Memur-Sen Ankara İl Başkanı Mustafa Kır mücadele ile dolu hayatını gazetemize anlattı. Birçok sivil toplum kuruluşunda görev yapan, görev süresi boyunca yaşanan onlarca hak ihlali karşınında duran Mustafa Kır, Eğitim-Bir-Sen Ankara 1 No'lu Şube Başkanlığına aday olduğunu da tekrarlayarak, bir dönem daha sendikacılık yapma kararı aldığını söyledi. Millettin arşivini yok ederek mesafe kaydedemeyeceğini söyleyen Kır, “Tecrübelilerin tecrübesi ile gençlerin enerjisi buluşturulmadan başarı yakalanamaz. Onun için Memur-Sen camiasında kabul gören gerçek anlamda hak arama, haksızlıkla mücadele, insanlığın dertleriyle dertlenme, sorun üreten değil çözüm üreten sendikacılık anlayışını sürekli kılmak amacıyla yeteri kadar istişareden sonra bir dönem daha sendikacılık yapma kararını aldım. Hakkımızda hayırlı olur inşallah” diye konuştu. Biz sorduk Mustafa kır Cevapladı: Biz sizi tanıyoruz ama, tanımayanlar için kendinizi tanıtır mısınız? 1954 yılında Çorum’un Bayat ilçesine bağlı olan Çayköy’de doğdum.  İlkokuldan sonra İskilipli Tavukçu Hoca olarak bilinen Mustafa Avşar Hocamda Kur'an-ı Kerim öğrendim ve hafızlık yaptım. 1972 yılında İskilip Ortaokulunu, 1976 yılında Amasya İmam-Hatip Lisesini bitirdim. 1980 yılında Konya Yüksek İslâm Enstitüsünden mezun olduktan sonra 1981 yılında Giresun Görele İmam-Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmenliğine atandım. Yöneticilik talebim olmadığı halde 1985 yılı Ocak ayında Bayburt İmam-Hatip Lisesi ve Anadolu İmam-Hatip Lisesi Müdürlüğü görevine getirildim. Bu görevi yaparken, 1994 yılı Kasım ayında zorunlu olarak Kırıkkale Anadolu İmam-Hatip Lisesi meslek dersleri öğretmenliğine tayin edildim. Aynı görevde iken, 1997 yılından itibaren 20. ve 21. Dönem TBMM milletvekili danışmanlığı görevinde bulundum.  Talim ve Terbiye Kurulundan onaylı Din Kültürü ve Meslek Ahlakı  (komisyon), “Eğitim-Bir-Sen Kurum Temsilcisi’nin El Kitabı” (Komisyon), "Hukuki Dayanaktan Yoksun Başörtüsü Yasağı" (Komisyon) adında kitaplar ile basında çıkmış çok sayıda yazım bulunmaktadır. Sayın Kır, uzun süre Bayburt’ta görev yapmışsınız, çok kişi sizi Bayburtlu olarak tanıyormuş. Bunun sebebi nedir acaba? İfade ettiği gibi ben Çorumluyum. Uzun süre Bayburt'ta kalmam, Bayburt halkıyla, öğrencilerimizle aradan yıllar geçmesine rağmen sevgi bağlarımızı koparmadığımızdan kaynaklanıyor. Aslında benim Bayburt ile ilişkim bir rüyam ile başladı. Bayburt İmam Hatip Lisesi Müdürlüğü’ne atanmadan önce Müdürlük aklımın ucundan bile geçmez iken rüyamda küçük, alt yapısı bozuk, yolları çamurlu köy görünümlü bir yere İmam-Hatip Lisesi Müdürü olarak tayinim çıkıyor. Kendi kendime burası mahrumiyet bölgesi ama oturacak bir evim var, ailem ve çocuklarım da yanımda idare ederim diyorum. Burası neresi diye soruyorum. Burası Bayburt diyorlar. Onun için rüyalarımın şehri diyorum. Daha sonra Giresun Görele İmam-Hatip Lisesi’nde meslek dersleri öğretmeni iken yöneticilik tecrübem olmadığı ve bu yönde de herhangi bir talebim bulunmadığı halde Bayburt İmam Hatip Lisesi’ne müdür olarak atandım. Böylece rüyalarımın şehrine kavuşmuş oldum. Bayburt’ta eğitimcilik ve yöneticilik hayatınız nasıl geçti? 1985 yılının ocak ayında Bayburt İmam-Hatip Lisesi Müdürü olarak göreve başladığım andan itibaren yaklaşık 10 yıllık idarecilik hayatımda çeşitli zorluklar yaşamakla birlikte eğitim öğretim adına maddi ve manevi bütün hayallerimi gerçekleştirme imkânını buldum. Başta Bayburt İmam-Hatip Lisesi ve Sosyal Hizmetler Derneği Başkanı Sn. Asaf Durulmuş ve arkadaşları olmak üzere tüm Bayburt halkıyla tabir caizse etle tırnak gibi olduk. Şahsıma ve mesai arkadaşlarıma duyulan güven ve destek sayesinde çok önemli başarıların altına birlikte imza attık. Devletin hiç katkısı olmadan Bayburtlu iş adamlarının destekleri sayesinde içinde fizik, kimya, biyoloji, fen bilimleri, yabancı lisan, bilgisayar laboratuarı, film slayt arşivi, spor kompleksi, kütüphane, marangoz atölyesi bulunan 24 derslikli İmam-Hatip lisesi,  yine 420 yataklı öğrenci yurdu ve her türlü donanıma sahip 16 derslikli Kız İmam-Hatip Lisesi hiçbir hizmete açıldı. Bu şekilde Bayburt İmam-Hatip Lisesinde güzel hizmetlere imza atmamız için her türlü imkan tahsis edildi. Öğrencilerimiz de böylesine güzel imkanları çok iyi değerlendirip, başarıyı yakaladılar ve başarıyı sürekli kıldılar. Bayburt'tan ayrılalı 23 yıl geçmesine rağmen halen bire bir görüştüğüm dostlarım, ilişkimi koparmadığım özel sektörde ve devletin çeşitli kademelerinde görev yapan  çok sayıda öğrencim  var. Rektörü, dekanı, akademisyeni, valisi, hakimi, savcısı, kaymakamı, müftüsü, devletin üst kademelerinde bürokratları, yazarı, çizeri, siyasetçisi var.  Bir baba-evlat, bir hoca-talebe bağımız hiç kopmadan devam ediyor. Bayburt’tan istemediğiniz halde ayrılmak zorunda kaldığınızı biliyoruz, bunun hikayesini bizimle paylaşır mısınız? Tabi ki ömür gibi her şeyin bir başı bir de sonu var. Elbette bir gün ayrılacaktım Bayburt’tan.  Ne yazık ki, 10 yıl zevkle, şevkle görev yaptığım okulumdan, arkadaşlarımdan, öğrencilerimden ve Bayburt’tan kendi isteğimle ayrılmadım. Zikredeceğim sebepler yüzünden ayrılmak zorunda bırakıldım. Huzurla geçirdiğim yılların ardından ailemle birlikte sıkıntılı günler geçirdim. Eşimi ve çocuklarımı Bayburt'ta bırakıp, Kırıkkale’ye öğretmen olarak gelmek zorunda bırakıldım. Yaşadığım olay çocuklarımın eğitimini de olumsuz yönde etkiledi. Ancak belirtmek isterim ki bu olay sebebiyle hiçbir zaman Bayburt halkına mesai arkadaşlarıma, öğrencilerime karşı en küçük bir kırgınlık beslemedim. Onlar hakkında beslediğim güzel duygular ilk günkü kadar tazedir.  Ayrılmak zorunda kalmama neden olan olaya gelecek olursak. Yıl 1994, her yıl mutat olarak yapılan okullar arası bilgi yarışmasının yapılacağı bilgisi okuluma ulaştığında çok sayıda öğrenci arasından okulumuzu en iyi şekilde temsil edeceğine inandığımız orta kısımda kız-erkek karışık, lise kısmında ise kız öğrenci olmadığı için sadece erkek öğrencilerden yarışacak ekipleri oluşturduk. İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından tertiplenen bilgi yarışmalarına halkın da yoğun ilgisi olması sebebiyle coşkulu bir şekilde geçiyordu. Diğer taraftan bilgi yarışmaları da bir nevi okulların tanıtımı mahiyetinde olduğu için biz de her alanda olduğu gibi öğrencilerimizi bilgi yarışmalarına da en iyi şekilde hazırlıyorduk. İl genelinde ortaokul sayısı fazla olduğu için okullar önce kendi aralarında eşleştirilerek, eleme usulüne tabi tutuluyordu. Orta kısım öğrencilerimiz eleme usulü ile yapılan yarışma neticesinde rakiplerini eleyerek finale kalmış, liselerin sayısı az olduğundan liseli öğrencilerimiz doğrudan finalde yarışma hakkını kazanmıştı. Final yarışmasından iki gün önce tarafıma dönemin Valisinin talimatı iletildi. Talimat; okulumuz orta kısmı adına yarışacak kız öğrencilerimizin final yarışmasına başlarının açık olarak katılmasına veya yarışmaya katılacak kız öğrencilerimizin ekipten çıkarılıp yerlerine erkek öğrencilerimizin ekibe dahil edilmesine yönelikti. Talimatı ileten yetkiliye; yarışma şartlarının içinde kız öğrencilerin başlarının açık olacağına dair bir maddenin olmadığını, yarışma ekibi oluşturulurken kız-erkek ayırımı yapmadan okulumuzu en iyi şekilde temsil edecek öğrencilerin seçildiğini, ekipteki öğrencilerimizin öğretmenleri tarafından aylardan beri yarışma için hazırlandığını, hangi gerekçe ile olursa olsun, kız öğrencilerimizi yarışmaya katılmaktan alıkoyamayacağımı ancak yarışmaya katılmayabileceğimizi cevabımızın bu şekilde Vali Beye iletilmesini istedim. Cevabımıza karşılık olarak da Milli Eğitim Müdürü tarafından, Vali Beyin bu konudaki kararının kesin olduğu, yarışmaya katılmamanız, katılıp ta kızların başını açtırmamanız, açtırıp da kendilerinin talimatıyla açtırdığınızı ifade etmeniz veya kız öğrencilerinin yerine erkek öğrenci alıp da bunu yine kendilerinin talimatıyla yaptığınızı söylemeniz durumunda verilecek cezanın çok şiddetli olacağı söylendi. Bir an düşündüm. Allahın emrini ve vicdanımı bir tarafa bırakarak, işgalci kuvvetlerin emir eri gibi bu toprakların 1000 yıllık realitesi olan başörtüsünü çıkarttırıp, Vali Beyin gazabından kurtulmak için bir ömür boyu vicdan azabı mı çekeyim? Yoksa verecekleri cezaya razı olup vicdanım rahat ve başım dik mi gezeyim? Bir kaç saniye duraklar gibi olduktan sonra serde kahraman Çorumlulukta var ya! Kararım netti doğru olanı yapacaktım. Ertesi gün oldu. Yarışma yeri olan kapalı spor salonuna gittiğimde doğal olarak kız öğrencilerimizin bu durumdan haberleri yoktu. Onlara: "Çocuklar size bir şey söyleyeceğim. Ama moralinizi bozmayacaksınız. Benden bilgi yarışmasında başlarınızı açtırmam yahut sizi yarışma ekibinden çıkarıp, yerinize erkek arkadaşlarınızı almam isteniyor." dedim. Kız öğrencilerimizden birisi "Hocam, biz hem başımızı açmak istemiyoruz hem de bu yarışmaya katılmak istiyoruz. Çünkü biz bu yarışma için aylardır hazırlandık. Bu bir haksızlık değil mi?" derken hem benim hem de öğrencilerimizin gözlerinden yaşlar süzülüyordu.  Bunun üzerine: “Evet çok haklısınız. Bu düpedüz bir haksızlıktır. Vali ve Milli Eğitim Müdürü böyle olmasını istiyor ama ben de aynen sizin gibi düşünüyorum. Yarışmaya siz katılacaksınız. Yarışma masasına oturacaksınız. Kim ne derse desin masadan kalkmayacaksınız. Kimseye saygısızlık ta yapmayacaksınız. Başınızı da açmayacaksınız. Bu şekilde yarıştırırlarsa yarışacaksınız." deyince çocuklar tekrar sevindiler. Kapalı spor salonu seyircilerle tıklım, tıklım dolmuştu. Bende arkadaşlarımla birlikte seyirciler arasına oturdum.  Seyircilerin yoğun alkışları eşliğinde yarışmacı öğrenciler kendileri için ayrılan yerlere davet edilmeleri üzerine kızlarımız başları kapalı şekilde yarışma masasına doğru ilerlerken,  Milli Eğitim Müdürü sunucuya hitaben: "Sayın Valim geliyor çabuk kızların başını açtır" diye bağırmaya başladı.  Bunun üzerine sunucu “Müdür bey ben nasıl açtırayım?” cevabını verdi. Yarışmacılar yerlerini aldıktan bir süre sonra Vali Bey de yarışma salonuna geldi. Ancak suratı asıktı. Yarışma sonrası konuşması ise zehir zemberekti! Sanırım bu onurlu davranışınıza karşılık yarışma sonrasında hoş olmayan olaylar yaşadınız? Aynen bir Okul Müdürü koskoca Valinin ve Milli Eğitim Müdürünün emrine rağmen kızların başını nasıl açtırmazdı.  Elbette bunun karşılıksız kalması düşünülemezdi. Yarışmadan bir süre sonra Okul Dernek Başkanımız Asaf Durulmuş Bey Siirt İmam-Hatip Lisesi Müdürlüğüne atanma yazımın geldiğini belirterek “Sen bir İmam-Hatip Lisesi Müdürüne yakışanı yaptın Allah razı olsun. Seninle biz etle tırnak gibi olduk.  Sen Bayburt’a Bayburtluya Allah’ın emanetisin. Valinin hakkındaki tutumunu görünce yönetim kurulundaki arkadaşlarla senin tayinin çıkarılsa da biz seni bırakmama kararı aldık. Seni derneğimizin genel müdürü yapacağız. Maaşını oradan alacaksın seni ve çocuklarını hiç mağdur etmeyeceğiz. Ama bu tayine engel olmak için de bütün gücümüzü kullanacağız.” dedi. Kendisine teşekkür ettim. “Beni sahiplenmeniz beni onurlandırır, ancak böyle bir görevi kabul edemem. Atama işlemini durdurma imkanı olursa iyi olur olmazsa Okulumda öğretmenlik yaparım.” dedim.  Atamamın durdurulması veya başka bir İmam Hatip Lisesine Müdür olarak atanmam için Ankara’ya gidip ilgililerle görüşmek üzere bir heyet oluşturuldu. İlgili makamlarla görüşmelerinden sonra Okulumda kalma talebim kabul edilmedi. Mustafa Kır Siirt İmam-Hatip Lisesinin dışında asla bir İmam-Hatip Lisesine müdür atanamaz cevabı alındı. Bu cevaba mukabil ben de: “Eğer Siirt’te sana ihtiyaç var, oraya gitmeniz gerekiyor denilseydi ve gönderiliş sebebim bu olsaydı, seve seve giderdim. Ama katkıda bulunduğum hizmetler ve onurlu davranışıma karşın sürgün edilmemi kabul edemeyeceğimi gerekçe göstererek bundan sonra verilecek hiçbir idarecilik görevini kabul etmiyorum.” dedim ve öğretmen olarak atanmak için dilekçe verdim. Bu arada, hakkımda hiçbir soruşturma açılmadan, ceza verilmeden, devir teslim bile yaptırılmadan gıyaben ilişiğim kesilerek okul müdürlüğünden hukuksuz bir şekilde alınmam nedeniyle önce Siirt’e atanmama ilişkin işleme karşı dava açtım. Kendi dilekçemi kendim yazdım. Yüzde yüz kazanacağımdan emindim. Bunun üzerine dava dilekçemi ikinci bir dilekçeyle geri çektim. Bilahare tarafıma Siirt İmam-Hatip Lisesi Müdürlüğü’ne çıkarılan kararnamemin iptal edilerek Kırıkkale İmam-Hatip Lisesi Meslek Dersleri öğretmenliğine atamam yapıldığına dair kararnamemin valilik evrakına geldiği haber verildi. Buna yönelik tebliğ işlemi için raporlu olmam sebebiyle okul müdürlüğüne vekâlet eden Müdür Başyardımcısı arkadaşım aranarak derhal gıyaben ilişiğimin kesilmesi emri verildi. Arkadaşımız "Müdür Bey raporludur. Göreve döndüğünde ilişiğini keseriz. Bunca yıl hizmeti var, gıyaben ilişiğinin kesilmesi yakışık almaz”  dediğinde, aynı akıbeti paylaşmak istemiyorsan ya kesersin ya da sonucuna katlanırsın tehdidi yapıldı. Netice de benim ilişiğim gıyaben kesilmiş oldu. İşte benim Bayburt serüvenim. Bayburt’tan ayrıldıktan sonra Kırıkkale ve TBMM maceranız oldu sanırım? Bayburt'taki görevimden sonra Kırıkkale Anadolu İmam-hatip Lisesine öğretmen olarak göreve başladım. Daha sonra Bayburt Milletvekili Sn. Suat Pamukçu'nun teklifi üzerine TBMM’de Milletvekili Danışmanı oldum.  Danışmanlık dönemim Refah-YOL Hükümeti başlayıp 28 Şubat Postmodern darbesini de içine alan 3 Kasım 2002 seçimlerine kadar devam etti.  Özellikle 28 Şubat süreci esnasında 8 yıllık kesintisiz eğitimin getirilmesi, İmam-Hatip Liselerinin orta kısımlarının kapatılması, Kur’an-ı Kerim öğrenimine yaş sınırlaması getirilmesi, Meslek Liselerine uygulanan katsayı adaletsizliği gibi konularda TBMM başkanlığına sunulan çok sayıda soru önergesinin, irtica yuvası olarak gösterilen İmam-Hatip Liseleri hakkında Meclis araştırması yapılmasına dair önergenin, memurları ilgilendiren Lojman Tazminatı Kanununda değişiklik yapılarak lojmanda kalmayanlara tazminat ödenmesine ilişkin teklifin, Bayburt Üniversitesinin Kurulması ile ilgili Kanun teklifinin ve daha birçok çalışmanın hazırlanmasına katkı sağladım. Sendikacılık hayatına geçişiniz nasıl oldu? Sendikacı olarak katkı sağladığınız proje ve çalışmalarla ilgili bilgi verebilir misiniz? Aslında sendikacılığa bilinçli bir şekilde başladığımı söylersem yalan söylemiş olurum. 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra yoğun bir çalışma hayatından daha pasif bir hayata geçmem sonucunda içimde oluşan boşluğu doldurmak amacıyla yani boş durmayalım kabilinden Eğitim-Bir-Sen Genel Merkez Yöneticilerinin teklifini kabul ederek sendikacı oldum. Bu kapsamda, 2003 yılından itibaren Memur-Sen'e bağlı Eğitim-Bir-Sen Ankara 1 No’lu Şubesinde Başkan olarak sendikacılık hayatına başladım. Sendikal bilgim ve kültürüm yoktu. Ancak dersimize çalıştık sendikayı, sendikacılığı, özellikle M. Akif İNAN'ın sendikaya bakışını öğrenince sendikacılığın bir hak arama haksızlıkla mücadele kurumu olduğunu, bu görevin bütün peygamberlerin yaptığı görevden farksız olduğunu fark ettim. Geçmişime, mücadelelerime baktım ve anamdan sendikacı doğduğuma inandım.  11 yıl süreyle Eğitim-Bir-Sen Ankara 1 No’lu Şubesi Başkanlığı görevini ifa ettikten sonra 3 dönem kuralı sebebiyle 22 Kasım 2014 günü yapılan 4. Olağan kongrede görevimi başka bir arkadaşıma devrettim.  Bu arada, 2006 yılından 22 Kasım 2014 tarihine kadar Şube Başkanlığı görevi ile birlikte Memur-Sen Ankara İl Başkanlığı görevini de yürüttüm.  2015 Yılı Haziran ayında yeniden yapılan İl Temsilciliği seçiminde Memur-Sen'e bağlı sendika Başkan ve Yöneticilerimizin ısrarlı talepleri üzerine aday gösterilerek Memur-Sen İl Başkanlığı görevine yeniden getirildim ve halen bu görevi yürütmekteyim. Diğer taraftan 2008 yılında ülkemizde ve dünya’da meydana gelen insan hakkı ihlallerine karşı güç birliği oluşturmak amacıyla oluşumuna katkıda bulunduğum; akademik, ekonomik, sosyal, kültürel ve yardım amaçlı vakıf, dernek, sendika, birlik, kulüp gibi 200’e yakın sivil toplum kuruluşundan oluşan Ankara Sivil Toplum Platformunun başkanlığını, 15 Temmuz 2016 yılında FETÖ Kalkışmasında canlarını feda eden şehitlerimiz ile gazilerimize maddi ve manevi anlamda destek vermek, FETÖ davalarında onları duruşma salonlarında yalnız bırakmamak ve sivil inisiyatifi temsilen FETÖ davalarının takipçisi olmak amacıyla Memur-Sen öncülüğünde  6 Haziran 2017 günü oluşturulan  "Ankara 15 Temmuz Platformu"nun  koordinatörlüğü görevlerini yürütüyorum. Sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle 114 STK adına Çözüm süreci, 125 STK adına 12 Eylül 2010 Referandumu, Ankara Milli İrade Platformu Başkanı sıfatıyla 17-25 Aralık süreci ve 16 Nisan 2017 Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi referandumunda yapılan basın açıklamaları ve salon konuşmalarında aktif rol üstlendim. Bunların dışında; 28 Şubat post modern darbesi sürecinde insan hakkı ihlalleri ve başörtüsü yasağı, katsayı adaletsizliği, "Görev Tazminatının" tüm çalışanlara verilmesi ve emekliliğe yansıtılması, Denge tazminatı, eğitim öğretim tazminatı, ek ödeme, emeklilikte kesilen aile ve çocuk yardımı gibi tazminatların emekliliğe yansıtılması, Ek göstergelerin hakkaniyet üzerine yeniden düzenlenmesi ve 3600 ek göstergenin hak edenlere verilmesi, özellikle "eşit işe eşit ücret" adıyla oluşturulan haksızlıkların giderilmesi, objektif uygulanabilirliği olmayan performans değerlendirmesinin kaldırılması, liyakat sistemine uyulması, KYK çalışanlarının sorunlarının giderilmesi, Evlilik programlarının aile ve sosyal hayata yaptığı tahribat nedeniyle gerekli önlemlerin alınması için ilgili Bakanlarımıza açık mektuplar yazdım. Bildiğimiz kadarıyla Eğitim-Bir-Sen Ankara 1 No'lu Şube Başkanlığına aday olduğunuzu açıkladınız. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Evet 10 yıllık eğitim yöneticiliği, 2 dönem TBMM Milletvekilliği danışmanlığı, 15 yıldan beri aralıksız sürdürdüğüm sendikacılık ve sivil toplumda edindiğim bilgi birikimi ve tecrübelerimi sendikacılık perspektifinde yeni nesle taşımak ve kamu çalışanları için büyük bir beklenti haline gelen 3600 ek gösterge konusu ile diğer özlük, idari,  sosyal ve ekonomik konularda sıkıntıya maruz kalan kamu çalışanlarının gür sesi olmak amacıyla Eğitim-Bir-Sen Ankara 1 No'lu Şube Başkanlığına aday oldum.  Şunu söylemek isterim ki gerek bürokraside gerekse sivil toplumda ülkemizde ne yazık ki, bilgi birikimi ve tecrübenin tam doruk noktasına ulaşanlar hakkında kıyım yaşanabiliyor.  Bu çok tehlikeli bir durumdur. Bu millet arşivini yok ederek mesafe kaydedemez. Tecrübelilerin tecrübesi ile gençlerin enerjisi buluşturulmadan başarı yakalanamaz. Onun için Memur-Sen camiasında kabul gören gerçek anlamda hak arama, haksızlıkla mücadele, insanlığın dertleriyle dertlenme, sorun üreten değil çözüm üreten sendikacılık anlayışını sürekli kılmak amacıyla yeteri kadar istişareden sonra bir dönem daha sendikacılık yapma kararını aldım. Hakkımızda hayırlı olur inşallah. (Kadir GÜRHAN)

Editör: TE Bilisim