TBMM’de partisinin grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "erken seçim" teklifine değindi.  Bahçeli’nin işaret ettiği 26 Ağustos tarihine değinmeyen Kılıçdaroğlu, "Erken seçim diyorlar ya, gelecek inşallah. Bu saatten sonra seçim atmosferine girmiş bulunuyoruz” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Romanlarla ilgili olarak "Ben onların içinden çıktım" sözlerine değinen Kılıçdaroğlu, "Nereden çıktığını bilmiyorum ama Sulukule'ye ihanet ettin" dedi. Partisinin grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları: DOĞU ANADOLU'NUN YILDIZI GİBİ PARLADI Bizim belediye başkanlarımız, başarılı birçok projeye imza attılar. Erzurum'un en küçük ilçelerinden biriydi, Doğu Anadolu'nun yıldızı gibi parladı. 18 bin kişi nüfusu vardı. Borçları ödediler ve vatandaşlara her türlü hizmeti götürdüler. Ben, Tekirdağ'dan veya İzmir'den söz etmiyorum. Hatay'dan veya Eskişehir'den bahsetmiyorum. En küçük beldede olan başkanlarımızdan bahsediyorum, vatandaşın kalbine girmişler. Bir de Batı'dan örnek vereyim. Burdur Yeşilova'dan... Belediyeyi aldığımızda 4 milyon borcu vardı, bugün hiç borcu yok. O dönem yıllık geliri 900 bin lira, şimdi 8 milyon lira oldu. Geliri artırmak çin 47 dükkan yapıyor, kiraya veriyor. Otel yapıyor, 10 adet bungalov ev yapıyor. 2 köyü kendi sınırlarına katıyor. Birinin kanalizasyon sorununu, diğerinin su sorununu çözüyor.İktidar yemin yüzde 50'sini dolarla getiriyor, millete de kızıyor niye pahalı satıyorsun diye. Ya sen bunu dışarıdan dolarla getirmişsin, ne yapsın vatandaş? "BUNLARIN YATACAK YERİ YOK" Atanamayan bir öğretmenimiz atanamadığı için e yazık ki hayatına son verdi, bunun sorumluları onun atamasını yapmayanlardır. Bunların yatacak yerleri yok. Oy verme kardeşim oy verme. Sen sana söz verip sözünü tutmayan partiye oy verme. Oy verme. Biliyorum şimdi seçim atmosferine girdik. Bunlar mahalle mahalle gezecekler. Yine sizi kandırmaya çalışacaklar. Bir sözü sakın unutmayın, cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir. Varsa hakkınız, hakkınızı arayacaksınız. Söz mü verdiler? Takip edeceksiniz. Sözlerinde mi durmadılar? Kapının önüne koyacaksınız. "Bundan sonra size oy yok" diyeceksiniz. " SULUKULE'YE İHANET ETTİN” Muaviye kendisine son derece lüks bir saray yapar, sahabe şunu söyler; ey Muaviye, bu sarayı kendi paranla yapıyorsan israftır, halkın parasıyla yapıyorsan haramdır. O yüzden senin kaçak sarayına israf ve haramdır diye. Romanlara demiştim, o zat sizi ayağına çağırıyor, ben sizin ayağınıza geliyorum. Vatandaşın derdini dinlemek bizim görevimiz, bundan niye dertlenelim? Bay Recep kızıyor, "Sizi ayağıma çağırdım ama unutmayın, "Ben sizin içinizden" çıktım. Ya sen nereden çıktın bilmiyorum ama Sulukule'ye ihanet ettin. "Sürün bunları" dedin. Evleri güzelleşsin isteyen tüm o insanları sürdüler, ondan sonra kalkmış "Ben sizin aranızdan çıktım" diyorum. Türk filmlerinde olur ya, gecekondudan çıkar biri, daha sonra zengin olur lüks aracıyla eski mahallesine gelir. Eski arkadaşlarını aşağılar ve gider. Her birinde şu vardır, her filmin bir Tarık Akan'ı, bir Yılmaz Güney'i, Kadir İnanır'ı vardır. "CHP’NİN OLDUĞU YERDE KİMSE AÇLIĞA MAHKUM DEĞİL” Zafer Mezyiğit, 58 yaşında. Haymana'da yaşıyor. 10 yıldır hayvancılık yapıyor. "Biz Haymana'nın köyünde hayvancılık yapıyoruz. Ziraat Bankası'ndan kredi çektik, geçen seneye kadar borcumu ödüyordum. Bu sene ödeyemiyorum. Hayvanlarımı ucuza sattım, 20 bin lira vereyim dedim, 70 bin lira dediler. Avukat parası istediler, bir de faiz geliyor. Böbreğimi satsam yetiştiremem. Biraderim bana kefil olmuştu, arabasına el koydular. Çaresiz kaldım, bankanın önünde süt döktüm" Zafer kardeşim, İzmir Büyükşehir'i, Eskişehir Büyükşehir'i görürsen orada kimse mağdur değil. CHP'nin olduğu yerde kırsalda kimse açlığa mahkum değil. Bu, şu demek Zafer kardeşim, aynı mağduriyeti sen yaşadın, herkes yaşamasın diye Ankara'yı senden istiyorum. Sen mağdur olurken, çocuğuna harçlık bulamazken, sütü dökerken Saray'da oturan badem sütüyle besleniyor. Bak senin sütün bile değil.  Varlıklı olan için kanun çıkaracaklar. Bak benim bir sözüm var, senin faizlerini, tüm çiftçilerin faizlerini sıfırlayacağım. Sen haram yemiyorsun, üretiyorsun kardeşim. "DIŞ GÜÇLER SENİ NİYE KANDIRIYOR; SEN ÇOCUK MUSUN?" Ya dış güçler seni niye kandırıyor? Sen çocuk musun? Çocuğa elma şekeri verirsin, kandırırsın. Dış güçlermiş, bu da kandırmaca. Yok öyle bir şey. Bir günde mazota iki kez zam yap diye dış güçler mi diyor? Devletin kozmik odasını teröristlere açmanı dış güçler mi söyledi? Büyük ihalelerini dolarla yap diye dış güçler mi söyledi? Kendini bir kez aklaması lazım. Öyle bir şey diyeyim ki vatandaş sorgulayamasın diye "Dış güçler yaptı" diyorlar. Yok kardeşim, dış güçler diye bir şey yok. Bunların hepsini sen yaptın. Dış güçler mi söyledi sana yurt dışından et ithal et diye, yarısı da bozuk. Süleyman Şah'ı kendi topraklarından kaçır diye dış güçler mi söyledi? Kendi toprağını düşmanlara terk edip kaçtın. Batsın senin milliyetçiliğin, sen kendi topraklarından kaçıyorsun. Dış güçler mi Türkiye Cumhuriyeti'ni tefecilere mahkum etti? Sen yalvardın bana borç para verin diye. 15 yılda 150 milyon dolar faiz ödedin. İçeride bir grup sermayedara ödenen faiz miktarı 675 milyon lira. Erken seçim diyorlarsa, gelecek inşallah. Ve bunları göndereceğiz. Bunları dış güçler yapıyorsa senin fonksiyonun ne kardeşim, sen devleti nasıl yönetiyorsun? Badem sütü içmek mi senin fonksiyonun? Bunlar artık devleti yönetemiyor, gidemiyorlar da. Onların sözcüsü konuştu, seçime gidelim diye. "Bu ülkeyi doğru dürüst yöneticilere ihtiyacımız var. Her kuruşun hesabını veren yöneticilere ihtiyacımız var. Biz yönetemiyoruz artık" dedi. Niye yönetemiyorlar? Şu acı bir fotoğraf, Sakarya'da üniversite mezunu Cemal'in fotoğrafı. Niye hastaneye gitmiyor biliyor musunuz? 3 bin lira Bağ-Kur prim borcu var diye devlet bu çocuğu hastaneye almıyor. AK Partili kardeşlerimin vicdanına sesleniyorum, 3 bin lira borcu olduğu için hastaneye kabul edilmeyip ölüme mahkum edilen bir insanın fotoğrafıdır bu. "POSTALI PARKAYI OĞLUNA VER " Sınır karakoluna gittik Hatay'da daha sonra. Kıyafet falan da giymedim, askerlerimiz var zaten orada. Hepsinin morali iyiydi. Kendi yemeklerimizi kendimiz yapıyoruz dediler. Kendimize yetiyoruz, bayraklar dalgalanıyor dediler. Karakola girerken de küçük bir avluda, Atatürk'ün büstü önünde bir fotoğraf çektirdik. Ayrılırken de komutana "Vatan size minnettardır" dedik. Beyefendi ben Hatay'a giderken bağırmış "Postalın eksikse göndereyim" diye. Ben postalı da parkayı da 1968'lerde giydim. Sen altıncı filonun önünde secde ediyordun. Benim postalım yok, parkaya da ihtiyacım yok. Ama benim kuşağım, postalıyla parkasıyla Filistinlilere gitti. Bizim gencecik filizlerimizin mezarları şu an Filistin topraklarındadır. Erdoğan bunları bilmez, onun tek bildiği yeşil dolarlardır. Bana parka ve postal gönderecekmiş, fazla varsa askerlik yapmayan oğluna gönder. Yoksa benim askerden dönen oğlum, senin askerlik yapmayan oğluna parkanı ve postalını gönderecekmiş. (Kadir GÜRHAN)  

Editör: TE Bilisim