Karadeniz’in incisi Trabzon, birçok kahramanlık destanına ev sahipliği yapmış bir kenttir ve kadim bir tarihe sahiptir. Altın Post’tan bugüne onlarca tarihsel-mitolojik hikâyeye konu olmuş, onlarca destana kahraman yetiştirmiştir. Genelde 4 bin yıl olarak tarihlendirilen Trabzon, Osmanlı topraklarına İstanbul’un Fethi’nden 8 yıl sonra katılır. Fatih, Trabzon fethedilmedikçe İstanbul’un fethinin yarım kalacağını düşünüyordu. Trabzon, 1461’de fethedildiğinde, Karadeniz’in bir Türk gölü haline gelmesi projesi için en önemli adım atılmış olur. Hepsinden önemlisi, 26 Ekim 1461 tarihinde Trabzon Devleti tarihe karışırken, Bizans’ı diriltme hülyası da temelinden yok edilir. Trabzon, Venedik ve Cenevizliler için önemli bir ticaret limanıydı. Doğudan gelen önemli mallar bu liman aracılığıyla gemilere yükleniyor ve batıya dağıtılıyordu. Trabzon, Osmanlı toprağına katıldığında bugünkü İtalya’ya haberi bomba gibi düştü. Her bir yanda tüccarlar, “Perdele la trebisonda” yani “Trabzon’u kaybettik” diyor. Bugün İtalya’da bu cümle hâlâ önemli bir deyim ve biri pusulasını şaşırdığında, bir tüccar battığında ya da işleri çıkmaza girdiğinde durumunu anlatmak için “Perdele la trebisonda-Trabzon’u kaybettik” deniyor… Trabzon’un Osmanlı toprağı olmasıyla yeni bir dönemin temelleri atılırken, Çarlık Rusyasıyla Osmanlı’nın inişli çıkışlı ilişkileri de başlamıştır. 1699’daki Karlofça Antlaşması’na kadar iki devlet sadece üç kez savaşır. Bu antlaşmadan sonraki süreçte Kafkaslar, önce 10 yılda bir, ardından da neredeyse 3-5 yılda bir savaşlara sahne olur. 1800’lerin başına gelindiğinde ise iki devlet arasındaki ilişki ve savaşlar, Kafkaslar ve Balkanları yeniden şekillendiren süreci başlatır. XVI. yüzyılda Osmanlı toprağına katılan Sohumkale (bugünkü Abhazya Cumhuriyeti’nin başkenti Sohum, Osmanlı döneminde Sohumkale olarak geçerdi) 1810’da Ruslar tarafından işgal edilir. 1827’de Osmanlı donanması Navarin’de Fransa-İngiltere-Rusya ittifakınca yakılır. 1829’da Ruslar batıdan Edirne’ye, doğudan Erzurum’a kadar Osmanlı’yı kuşatır. Edirne Antlaşması ile Osmanlı Devleti Balkanlarda topraklarını kaybeder, Yunanistan bağımsızlık ilan eder. Kafkaslarda bunlar yaşanırken, tüm Osmanlı tebaasının yüreği yanar ama tarihe “93 Harbi” olarak geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı gelip çatar. Osmanlı, Balkanlarda ve Kafkaslarda iki önemli cephede geçen bu savaşa hazırlıksız yakalanır. Osmanlı güçleri, 1810’da çekilmek zorunda kaldığı Sohumkale’ye, Müslüman Abhazların da desteğiyle bir şaşırtma saldırısı düzenler ama başarısız olur. Binlerce Osmanlı askeri ve isyancı Abhaz yaşamını yitirir. Bu harekât bir anlamda intihar saldırısıdır.  Savaş sonrasında Osmanlı kaybeder, Abhazlar büyük sürgüne uğrar. Önemli bir kısmı Düzce-Adapazarı tarafına yerleştirilir. Karadeniz’in en büyük ve en önemli liman kenti Trabzon’un halkı, olanları bizzat yaşar, sonuçları gözleriyle görür; bu acı, günlük yaşamının bir parçasına dönüşür. Kayıpları ve bu acıları içselleştirip kişiliğinin ve onurunun bir parçası yapan kahraman insanlar, kendilerince çözüm arayışlarına girişir. İşte bu kişilerden biri de Piroğlu Mustafa Reis’tir. Aylarca bu acıyla yatıp kalkan Reis, inanılmaz bir plan yapar. Piroğlu Mustafa Reis konuyu arkadaşlarına açtığında, tereddütsüz hepsi bu eyleme katılacağını açıklar. Sohumkale Limanı’nda, Türkler tarafından yapılan ve iki defa dönen dillere destan bir deniz feneri vardır. Piroğlu Mustafa Reis önderliğinde 14 Karadeniz uşağı, 35 bin civarında Rus askerinin arasından geçerek, Rus donamasının da bulunduğu bu kale gibi limandan feneri almaya karar verir. Bu, bir intihar eylemidir! Aileleri ve yakınlarıyla helalleşip, puslu bir deniz günü sabaha karşı ezan sesiyle yola çıkarlar. Bir baskınla feneri söküp alacaklar, Trabzon’a getireceklerdir. Küreklere asılırlar. Karadeniz’in coşkulu suları o gün hareketsizdir. Hareketsiz suda, sisler arasında, birlikte kürek çekerler. Coşkulu Karadeniz türküleri, sonra duygulu ağıtlara yerini bırakır. İki gün süren zorlu yolculuğun ardından Abhazya kıyılarına varırlar. Geceye kadar açıkta beklerler. Sis ve yağmur yine her yanı kaplamıştır. Sanki görünmeyen bir ses, onların yolunu açmaktadır. Fenerdeki Rus nöbetçileri saf dışı bırakır, fenere çıkarlar. Feneri söküp aşağı indirirken, Rus askerleri durumu fark eder. Çatışma başlar. Yüzlerce Rus askerine karşı koyan Trabzon çocukları, feneri takaya bindirmiş, sis ve yağmurda Karadeniz’in karanlığına, teknedekilerin aydınlığına doğru yol almaya başlamıştır bile. Artık kıyı kaybolduğunda zafer çığlıkları atan Reis, sadece iki kişinin daha hayatta olduğunu fark etmiştir. Biri Mustafa Reis olmak üzere toplam üç kişi geri döner. On dört kişiyle çıkılan seferden üç kişi dönmüş ama fener, Ruslara bırakılmamıştır. Mustafa Reis ve iki arkadaşını Vali ve halk, Trabzon Limanı’nda coşkuyla karşılar. Fener, Trabzon Kale Parkı’na yerleştirilir. İki defa dönen bu fener, türkülere, şiirlere konu olur. Tarihin cilvesi… Mustafa Ağa ölür ama 1897’deki Yunan Harbi’nde bu kez oğul Asım Ağa tarih sahnesine çıkar. O da babasının yolundan gider ve topladığı 551 gönüllüyle Trabzon’dan kalkar Yunan Savaşı’na katılır.  

Editör: TE Bilisim