“Endüstriyel Kazalar”, “KOBİ’ler İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Programı” ve “İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda Bilinmesi Gereken Temel Noktalar” kitaplarının yazarı, Çankaya Üniversitesi Öğretim Elemanı, iş güvenliği uzmanı ve Mobbing Eğitim Yardım ve Araştırma Derneği Genel Sekreteri Kadir Tomas ile iş güvenliği, proses güvenliği ve tarihçesi hakkında görüştük. KADİR TOMAS KİMDİR? KISACA SİZİ TANIYABİLİR MİYİZ? 1977 Yılında Ankara'da doğdum. Lise eğitimimi Adana Fen Lisesi ve Serik Lisesi’nde tamamladım. Lisans eğitimimi Orta Doğu Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği’nde, yüksek lisans eğitimlerimi sırasıyla Hacettepe Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Çevre Mühendisliği ve Torino Üniversitesi ve Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından açılan İş Sağlığı ve Güvenliği bölümünde tamamladım. Hala Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırılması Anabilim Dalı’nda doktora öğrencisiyim. Meslek hayatına Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı projesinde Çevre Mühendisi olarak başladım. Sonrasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve Araştırma Merkezi’nde 9 sene kadar Eğitim Uzmanlığı görevlerinde bulundum. Bu süreç içerisinde yurtiçinde ve yurtdışında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nı temsilen iş sağlığı ve güvenliği alanında yüzlerce eğitim faaliyetlerinde bulundum ve İş Sağlığı ve Güvenliği alanında Ulusal ve Uluslararası projelere koordinatörlük yaptım. Bunun yanında akademik olarak iş sağlığı ve güvenliği alanında Kocaeli Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak dersler verdim. Ayrıca büyük endüstriyel kazalar ile ilgili olarak Avrupa Birliği tarafından finanse edilen projelere danışmanlık yaptım. Halen kurucusu olduğum Aramis Danışmanlık ve ONAT Araştırma Mühendislik İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri şirketinde yöneticilik yapmaktayım. Ayrıca Çankaya Üniversitesi’nde iş sağlığı ve güvenliği, yüksek lisans programlarında risk değerlendirmesi ve inşaatlarda iş sağlığı ve güvenliği konularında ders vermekteyim. İş yaşamının haricinde, çalışma hayatının önemli sorunları arasında yer alan mobbing konusunda duyarlılık yaratmak ve çalışma barışına katkı sağlamak amacıyla kurmuş olduğumuz Mobbing Eğitim Yardım ve Araştırma Derneği’nde (MEYAD) Genel Sekreter olarak görev yapmaktayım. ÇALIŞMA ALANINIZA GİREN KONULAR ARASINDA YER ALAN İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ VE PROSES GÜVENLİĞİ NEDİR, KISACA AÇIKLAYABİLİR MİSİNİZ? Elbette, memnuniyetle anlatayım. İş sağlığı ve güvenliğini “iş yerlerini, işin yürütümü nedeniyle oluşan tehlikelerden uzaklaştırarak sağlığa ve güvenliğe zarar verebilecek koşulların ortadan kaldırılarak daha iyi bir çalışma ortamı sağlamak için yapılan bilimsel ve sistemli çalışmalar” olarak tanımlayabiliriz. Proses Güvenliği ise temel olarak yangın, patlama, kontrol edilemeyen reaksiyon, toksik yayılmalar gibi büyük tehlikelerin insan kayıpları, çevreye etkileri ve iş kayıplarıyla olan bağlantısını inceler. Kısaca insan sağlığına olumsuz etkilerinin yanı sıra çevresel etkileri de olan olaylara karşı alınması gereken tedbirleri belirleyen bir bilimdir diye düşünebiliriz. Biz hem iş sağlığı ve güvenliğini hem de proses güvenliğini endüstriyel güvenlik kavramı içerisinde düşünüp bir bütün olarak incelemenin kazaların azaltılması bakımından çok önemli olduğunu düşünmekteyiz. ÜLKEMİZDE İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ VE PROSES GÜVENLİĞİ ALANINDAKİ GELİŞMELER NELERDİR? AÇIKLAR MISINIZ? Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğine olan ihtiyacın temeli birçok ülkede olduğu gibi kömür madenciliği ile doğmuştur. Bu alanda yayınlanan ilk yasal düzenlemeler; 1865 yılında yayınlanan Dilaver Paşa Nizamnamesi ve ardından 1869 da yürürlüğe giren Maaddin Nizamnamesi olmuştur. Ülke savaş halinde olmasına rağmen, 1921 yılında kömür tozlarının satılması ve işçilerin yararına kullanılması ile ilgili düzenlemeler yapılmış ve 1930 yılında çıkarılan “Umumi Hıfzıssıhha Kanunu” ile en az elli işçi çalıştıran işyeri sahiplerine hekim bulundurma ve hastaları tedavi etme zorunluluğu getirilmiştir. Ülkemizde yaşanan sanayi gelişmeleri sonucunda işçilerin ve işverenlerin arasındaki hukuku düzenleyen ve 1936 yılında yasalaşan 3008 Sayılı İş Kanunu ile devam etmiş olup 1974 yılında yapılan değişiklikler 2003 yılına kadar sürmüştür. 2003 yılında yasalaşan 4857 sayılı İş Kanunu ile iş sağlığı ve güvenliği alanına yeni bir bakış açısı “Risk Odaklı Yaklaşım” getirilmiştir. risk odaklı yaklaşımın temel felsefesi kaza ve olay olmadan önce tehlike ve risklerin belirlenmesi ve tedbirlerin alınmasıyla kazalardan ve yaralanmalardan korunmaktır. 2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesi sonucunda, iş sağlığı ve güvenliği alanında ilk kez bağımsız bir kanun uygulamaya geçmiştir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’na göre kamu ve özel sektöre ait tüm işler ve işyerlerindeki tüm çalışanlar sağlık ve güvenlik kapsamında değerlendirilmiştir. Kanun kapsamında, işyeri ya da işveren farkı gözetmeksizin, iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak açısından temel yükümlülükler ve sorumluluklar belirlenmiştir. Bu kapsamda işveren, risklerin önlenmesi için gerekli tedbirleri almak, bu tedbirlere uyulup uyulmadığını kontrol etmek, uygunsuz koşulları gidermek, risk değerlendirmesi yapmak ve olası risklere karşı koruma sağlamakla yükümlü kılınmıştır. Bunun yanında proses güvenliği açısından büyük endüstriyel kazalara neden olabilecek işletmeler için güvenlik raporu veya büyük kaza önleme politika belgesi hazırlama zorunluluğu getirilmiştir. GÜVENLİK RAPORU VE BÜYÜK KAZA ÖNLEME POLİTİKA BELGESİ NEDİR? KISACA AÇIKLAYABİLİR MİSİNİZ? Proses güvenliği açısından ülkemizde bulunan tesisler mevzuatımıza göre bulundurdukları kimyasalların türü ve miktarı açısından sınıflara ayrılmıştır. Üst seviyeli kuruluşlar yani kabaca daha riskli olarak adlandırdığımız kuruluşlar mutlaka güvenlik raporu hazırlamalı, alt seviyeli kuruluşlar, büyük kaza önleme politika belgesi hazırlayarak kuruluşlarının insan ve çevre açısından kabul edilebilir risk seviyesinin altında olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. PEKİ KABUL EDİLEBİLİRLİK SINIRI NEDİR VE NASIL BELİRLENMİŞTİR? Büyük endüstriyel kazaların önlenmesi ve etkilerinin azaltılması hakkındaki yönetmelik kapsamında üst ve alt seviyeli kuruluşlar bilimsel olarak belirlediği tehlikeli ekipmanlar için senaryo edilen her bir büyük kazanın her türlü sonucunun meydana gelme frekansını 1x10-4/yıl seviyesine veya bu seviyeden daha küçük bir seviyeye indirmek zorundadır. Kabaca açıklayacak olursak büyük kazaların bir sene içerisinde gerçekleşme olasılığının 10.000 de 1 den az olması hedeflenmektedir. Ülkemizde bu kapsama giren kuruluşların sayısını kabaca 1.000 kabul edersek bu seviyede önlem seviyesi istatistiksel olarak her 10 sene de bir büyük kaza demektir. Dolayısıyla sanayicilerimiz, üst ve alt seviyeli kuruluşların işletmecileri, mevzuat da belirlenen bu hususlar ile yetinmemesi ve önlem seviyelerini makul, uygulanabilir ve ekonomik tedbirler ile daha üst seviyelere çıkarması hem insan sağlığı, hem çevre sağlığı hem de ekonomi ve iş sürekliliği açısından uygun olacaktır. (Haberin devamı yarın) Zeynep NAMLI

Editör: TE Bilisim