Türkiye ve İran, yüzyıllardır süregelen ve ortak paylaşımlarla güçlendirilen ilişkilere sahip iki ülke. Kültür, dil, tarih, din konularında, iki ülke arasındaki ilişkiler, iki toplumun birbirinden etkilenmesini sağladı. İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği Kültür Müsteşar Yardımcısı Reza Azizian ile İran-Türkiye ilişkilerini ve kültür turizmi konularını konuştuk. ‘’BİZİM GÖREVİMİZ İRAN VE TÜRKİYE HALKLARINI BİRBİRİNE YAKINLAŞTIRMAK’’ Reza Azizian, İran ve Türkiye arasındaki ilişkilerin, iki ülkenin birbirlerini iyi tanımalarıyla daha da güçleneceğini şöyle anlattı, ‘‘Biz İran Kültür Müsteşarlığı olarak, bu ortak kültür değerlerimizi güçlendirmek için çalışıyoruz bu hedef doğrultusunda fuarlara katılıyoruz. Türkiye’de Kültür Müsteşar Yardımcılığı görevini yerine getireceğim ve çalışmaları takip edeceğim. Maalesef İran ve Türkiye halkı birbirlerini olması gerektiği gibi tanımıyor. Mesela Türkiye halkı, İran hakkında çok fazla bilgi sahibi değil, İran’ı ve İranlıları olması gerektiği gibi tanımıyorlar. Biz İran’da, mesela kültürel ve turizm alanındaki bölümlerde ve bunun ilgili oluşturulmuş kurumlarda çalışan kişiler olarak, görevlerimizden birisi de bu iki halkı birbirine yaklaştırmak. Çünkü ortak kültürlere sahip iki ülkeyiz. Tarihimiz ortak ve bunun yanında tarih boyunca ortak anılarımız var. İki ülkenin, iki halkın özellikle gençlerinin birbirini tanımaması, iki ülke arasında yanlış anlaşılmalara sebep oluyor. Bizim sorumluluklarımızdan birisi de bu yanlış anlaşılmaları düzeltmek ve önünü kesmek. Bilgi, aşinalık ve tanıtım fazla olduğu zaman, arttığı zaman o sorunlar giderilir. Hatta siyaset dünyasında, politika seviyesinde de bazen anlaşmazlıklar, çatışmalar, olaylar yaşanmasının sebeplerinden birisi de kültürel ve halk seviyesinde birbirimizi tanımamamızdan kaynaklı. Ve eminim ki iki ülke birbirlerini tanıdığı zaman bu sorunların çoğu ortadan kalkacaktır. Eğer bu bilgi, bakış açısı, doğru tanım oluşmazsa bedelini maalesef iki halk millet ödeyecektir. Hükümetler değişir ama halk her zaman var olacaktır bu nedenle birbirlerini iyi tanımları önemlidir.’’ ‘’SAHİL TURİZMİNDEN DEĞİL TARİHİ VE KÜLTÜREL TURİZMDEN YANAYIZ’’ İran ve Türkiye olarak, kültür turizminin geliştirilmesi gerektiğine inandıklarını ve bunun için çalışmalar yürüttüklerine değinen Azizian, ‘’Kültür alışverişi ve turizm konularına geldiğimiz zaman, bizim kapasitemiz, alt yapımız, modern bir turizm inşa etmeye uygundur. İran ve Türkiye halklarının birbirlerine karşı farklı bir bakış açısı oluşturması gerektiğine inanıyorum. Örneğin, İran turistlerinin, Türkiye’ye geldiklerinde, sadece sahilleri, otelleri değil tarihi yerleri görmeleri gerekir. Bu benim söylediğime, ilginçtir ki Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı yardımcısı da değindi. Kendileri de, Türkiye’ye gelen turistlerin yalnızca sahil turizmi için değil, Türkiye’nin bütün kültürel tarihi miraslarının ziyaret edilmesi gerektiğinin altını çizdi ve Diyarbakır’ın medeniyet şehri olduğunu, mutlaka görülmesi gerektiğini belirtti’’ şeklinde konuştu. ‘’HAFIZ, SADİ, FİRDEVSİ GİBİ İSİMLER SINIRLAR ÖTESİ YÜZLER OLMUŞLARDIR’’ İran’ın kültürel anlamda en eski tarihe sahip ülkelerden biri olduğunun altını çizen Azizian, ‘’İran İslam Cumhuriyeti’nin 7000 yıllık bir tarihi geçmişi var. Bunca yıllık tarihi geçmişi olan bir ülkenin sayısız, tarihi eserleri, yapıları, sanat eserlerine sahip olması da kaçınılmaz. İran’da bulunan bu eserler, eminim ki Türkiye halkı için de merak uyandıran ve sevebilecekleri bir şeydir. Fakat yine yeterince bilgi sahibi olunmadığı ve birbirlerini tanımadıkları için gelip görmek için fırsat yaratmıyorlar. Bugün felsefe dalında ilerlemek isteyen ve bilgi sahibi olmak isteyen birisi, kesinlikle Fransızca ve Almanca bilmeli. Ama ilk kaynaklar ve en orijinal, en eski kaynaklara ulaşmak isteyen bir kişi de kültür ve bilim dallarında ilerlemek istiyorsa Farsçayı öğrenmek zorundadır. İran topraklarına ait Hafız, Sadi ve Firdevsi gibi dünyaca tanınmış, dünyaca idol edinilmiş insanların, Farsça eserlerine erişmek de yine Farsça öğrenmekten geçiyor’’ yorumunu yaptı ve ‘’Bu kişiler, artık zaten sınırlar ötesinde yüzler olmuşlardır. İran İslam Cumhuriyeti’nin sınırlarını aşıp dünya ülkelerine ulaşmışlardır. Bu konuyu şu şekilde örnekleyebilirim. Kâbe konum açısından Arabistan’da ve dünya Müslümanları Kabe’nin bulunduğu noktaya doğru namaz kılıyorlar. Bu Kabe ve Allah’ın nasıl sadece Araplara ait olmadığı demekse, kültür ve miras konusunda söz sahibi olan Hafız, Sadi ve Firdevsi gibi isimler İran’da olmalarına rağmen sadece İranlılara ait değil, bütün dünya halklarına aittirler’’ dedi. ‘’TURİZM TİCARET ARACI OLARAK GÖRÜLMEMELİDİR’’ İran olarak, Türkiye ile gerçekleştirilen turizm faaliyetlerini önemsediklerini ve manevi boyutun çok daha önemli olduğunu söyleyen Müsteşar yardımcısı Azizian, ‘’ ‘’Bu isimler gibi isimlerin, bilinçaltlarında olan, peşinden koştukları ve bizim de her zaman içimizde, aklımızda ve göz önünde bulundurmamız gereken bir şey vardır. O insan sevgisidir. Birbirimizi sevmek, insan sevgisi, birey sevgisi taşımak en önemli unsurdur. Bütün bunların hedeflerini ve mesajlarını doğru anlamak için bizlerin de insanları ve insanlığı sevmemiz gerekiyor. Bize düşen de kültür ve turizm kurumları olarak bu bakış açısını yakalamak. Biz İran olarak, kültür ve turizm hizmetinin bir ticaret aracı olarak değil bunun bir hizmet olarak görülmesi ve çalışılması taraftarıyız. Sadece iktisada yönelik bir turizmi, ahlaktan yoksun olan bir turizmi kabul etmiyoruz ve gerekli görmüyoruz. Sırf maddi bir bakış, bu önemli olaya, bizim değerli ve değerlere sahip bir bakış açısından bizi uzaklaştırır. Son olarak, bütün bu nedenlerden ötürü İran ve Türkiye olarak kültürel ilişkilerimizi geliştirmeli ve iki toplum olarak birbirimize yakınlaşmalıyız’’ diyerek İran ve Türkiye ilişkilerinin gelişmesi için çalışmalarına devam edeceklerini söyledi. Rozita Merve HAMİDİ

Editör: TE Bilisim