TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO), Türkiye genelinde 26 şube ve 114 temsilcisi ile eş zamanlı olarak 17 Ağustos 1999 depreminden bugüne kadar geçen sürede nelerin yapılıp yapılmadığına ilişkin basın açıklaması yaptı. İMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Selim Tulumtaş, Ankara Şubesi adına yaptığı açıklamada, “Deprem güvenliği bakımından 1999 yılından daha iyi durumda değiliz” dedi. 19 yıl önce, 17 Ağustos 1999 sabah 03.02’de merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan Marmara Depremi'nde, Ankara'dan İzmir'e kadar geniş bir alanda hissedilen deprem sonrası resmi raporlara göre 17 bin 480 kişi öldü, 23 bin 781 kişi yaralandı ve 505 kişi de sakat kaldı. 17 Ağustos 1999 depreminin yıl dönümüne sayılı günler kala İnşaat Mühendisleri Odası da ülke genelinde o günden bu güne kadar neler yapılıp yapılmadığı, yapı stokunun yeni bir depreme hazır olup olmadığına ilişkin basın açıklaması yaptı. “HER ACININ YÜKÜNÜ KALBİMİZDE TAŞIYORUZ” İMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Selim Tulumtaş açıklamasına, İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi olarak deprem gerçeğini unutmadık, unutmayacağız diyerek başladı. 17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleriyle ortaya çıkan her acının yükünü kalbimizde taşıyoruz diyen Tulumtaş, “Yapı üretim sürecinin asıl unsuru olan bir meslek Odası olarak, başta yerel ve merkezi düzeyde ülkemizi yönetenler olmak üzere; her kurum, kuruluş ve imza sorumluluğunu üzerinde taşıyan her insanın bu günlerde bir kez daha düşünmesini istiyoruz” ifadelerini kullandı. İMAR AFFINA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER Tulumtaş, 1999 depremlerinin, asıl sorunun sağlıksız ve kaçak yapılaşma, mühendislik hizmeti almadan yapıların üretilmesi ve yapı üretim sürecinin denetlenmemesi olduğunu açığa çıkardı ifadelerini kullandı. Tulumtaş sözlerine şöyle devam etti: “Bir doğa olayı olan depremin, doğal afete dönüşmesini önlemenin yolu, planlama ilkelerine uygun kentleşme ve insanı temel alan bir şekilde işleyen yapı üretim sürecidir. Depremle ilgili hemen her konunun ayrı bir önemi bulunmaktadır. Ancak yapı denetimine ayrı bir vurgu yapılması zorunluluktur. Çünkü sağlıklı bir yapı denetimi, güvenli yapıların üretilmesini sağlayacak ve gelecekte aynı sorunların ortaya çıkmasını önleyecektir. Topraklarımızın büyük bir bölümü deprem tehlikesi altındadır. Konuyla ilgili olarak tüm bilim çevreleri ve meslek Odaları mevcut yapı stokunun iyileştirilmesi, onarılması ve güçlendirilmesi gerekliliğini dile getirirken, 24 Haziran seçimleri öncesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın öncülüğünde, TBMM tarafından ülke tarihinin en kapsamlı “imar affı” çıkarılmıştır. “İmar Barışı” denen bu afla, deprem güvenliği, mühendislik ve mimarlık mesleği hiçe sayılarak toplumun can ve mal güvenliği yapı sahibinin "beyanına" teslim edilmiştir. Su havzaları, dere yatakları ya da hazine arazilerine yapılmış kaçak yapılar da bu af kapsamına alınmıştır.” “1999 YILINDAN DAHA İYİ DURUMDA DEĞİLİZ” Güvenli ve sağlıklı yerleşim alanlarının oluşturulmasının bilimsel planlama ilkelerini esas alan kentleşme politikalarının hayata geçirilmesiyle mümkün olacağına dikkat çeken Tulumtaş, “17 Ağustos 1999 tarihinden bu yana 19 yıl geçmesine rağmen, her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan ülkemizde, kısa süreli ve acil olan bazı önlemlerin bile alınamadığı, oy ve para uğruna var olan risklere yeni risklerin eklendiği görülmektedir. Üzülerek söylemek gerekir ki; deprem güvenliği bakımından 1999 yılından daha iyi durumda değiliz” ifadelerini kullandı. “KENTLERİMİZ DOĞAL AFETLERE KARŞI HAZIRLIKLI DEĞİL” Tulumtaş sözlerine şöyle devam etti: “Mühendislik mesleğinin ve örgütlülüğünün düzenleyicisi olması gereken meslek odalarının yetkileri giderek bilinçli bir şekilde azaltılmaktadır. İstanbul ve büyük şehirler başta olmak üzere kentlerimiz doğal afetlere karşı duyarlı olmadığı gibi hazırlıklı da değildir. Bu kapsamda: 1-Sel ve su baskınları olağanlaşmış, afete dönüşmüştür. 2-Isı adaları oluşmuş iklim değişmiştir. 3-Havalar düne göre çok daha fazla kirlenmiştir. 4-Kentlerimiz depreme hazırlıklı değildir. 5-Yeni inşaat ve kentsel dönüşüm uygulamaları sosyal ve toplumsal sorunları artırmıştır.” “ÜLKEMİZ TOPRAKLARI BÜYÜK ÖLÇÜDE DEPREM TEHLİKESİ ALTINDA BULUNUYOR” Ülkemiz topraklarının büyük ölçüde deprem tehlikesi altında bulunduğuna dikkat çeken Tulumtaş, nerede ise her gün ülkemizin bir yerinde bir deprem yaşıyoruz dedi. Buna karşın planların gerekliliklerinin yerine getirilmediğine vurgu yapan Tulumtaş konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Yapı üretim süreci Ülke ve halkın ihtiyaçları gözetilerek değil, konut inşasını ekonominin anahtarı olarak gören bir anlayışla, rant yaratmaya yönelik olarak işliyor. Bilim ve tekniğin yok sayıldığı bir ortamda ticari kaygı teknik kaygının önüne geçiyor. Bilgi ve beceriye dayalı yöneticilerin yerini şirket ve cemaat ilişkileri alıyor. Üniversiteler, meslek odaları sürecin dışına itiliyor. Bilimin, tekniğin ve insan yaşamının dikkate alındığı bir kentleşme ve yapılaşma yerine, kişi ve grupların çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışı kentlerimizi yaşanmaz bir hale getiriyor. Ormanlar, ağaçlar, yeşil alanlar, su havzaları, park ve bahçeler yok edilerek kentlerde boş alan bırakılmıyor. Güvenli yapı ve yaşanabilir bir çevrenin yaratılması Ülkenin karar vericilerinin öncelikleri arasında yer almıyor. Biz inşaat mühendisleri Odasının, Odaya bağlı şubelerin ve temsilciliklerin yöneticileri olarak bilim ve tekniğe bağlılığın Ülkemizin ve halkımızın aydınlık geleceğinin biricik yolu olduğuna inanıyor ve bu inançla depremin bir afet değil doğa olayı olduğunu, onu afet yapanın rant yaratma politikaları ve buna bağlı olarak işletilen bozuk yapı üretim süreci olduğunu kamuoyu ile paylaşıyoruz.” “TOKİ BİNALARI DA DENETLENEBİLMELİ” Açıklama sonrasında gazetecilerin sorularını yanıtlayan İMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Selim Tulumtaş, TOKİ’nin çalışmalarını nasıl değerlendirdiğinin sorulması üzerine şunları söyledi: “Afet riskin alanlarının dönüştürülmesi hakkındaki kanun insanların sağlıklı alanlarda, sağlıklı yaşamalarına ilişkin hazırlanmıştı. Ancak uygulamalarda gördük ki bu yasa rant yaratma politikalarının bir parçası haline geldi. TOKİ’nin yaptığı konutlar denetlemenin dışındadır. Yaptığımız birçok sempozyumda bu tür istisnalarının tanınmamasını, her türlü yapının denetim olgusu içerisinde yer alması gerektiğini ifade ettik. Buna ilişkin TOKİ’nin yaptığı binalardaki aksaklıklara ilişkin birçok konu kamuoyuna yansıyor. Bu nedenle de bu tür kamu binalarının da Yapı Denetim Sistemi içerisinde yer alması bir zorunluluktur.” “ŞEHİRLER OLARAK PLANSIZ YAŞIYORUZ” Tulumtaş, bir şehri düzgün bir şekilde inşa etmek için öncelikle bir plan hazırlanmalıdır diyerek konuşmasını şöyle sürdürdü: “O plan çerçevesinde de işler yürütülür. Plan hazırlanırken en geniş çevrelerden yararlanılmalıdır. Ankara Büyükşehir Belediyesi özelinde bakıldığında Belediye Meclisi diye bir kuruluşu kendi bünyesinde barındırıyor ve meclis ayda bir toplanarak şehre ilişkin kararlar alıyor. Belediye Meclisi her ay neredeyse aldığı kararların %70’i imar planlarının değişikliklerine ilişkin oluyor. Buna ise dünyanın başka bir yerinde rastlamak neredeyse zor. Bu kadar yüksek oranda imar plan değişikliği kararı alan bir şehir plansız bir şehirdir. Bu yüzden de anlık kararlar alınarak park olan yere AVM, yol geçmemesi gereken yerlere ise yol yapılır. İstanbul plansız şehirleşme oranın en yüksek olduğu şehir. İstanbul için depremde toplanma alanları belirlenmişti. Belirlenen bu alanların her birisinde AVM’ler ve çok katlı binalar yükseliyor. Bu da bize çok planlı yaşamadığımızı gösteriyor ve tehlike altındayız.” “MÜTEAHHİTLİK İŞİ BELİRLİ KURALLARA BAĞLANMALI” Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un artık herkesin müteahhit olamayacağına ilişkin açıklamasının sorulması üzerine Tulumtaş şu cevabı verdi: “Bakan yaptığı açıklama ile aradığı kriterleri de mali yeterlilik ve tecrübe olarak açıklıyor. Biz oda olarak müteahhitlik işinin belirli kurallara bağlanması gerektiğini sayısız kere belirttik. Bu kurallar teknik yeterlilikleri de gerektiren kurallardı. Bakanın söylediği ne yazık ki teknik yeterlilikleri kapsamıyor. Teknik yeterlilik içerisinde mühendis bulundurma zorunluluğu ve mühendisin özgürce çalışabileceği koşulların yaratılması gibi teknik konular da yer alıyordu. Depremin yıl dönümünün yaklaştığı bir dönemde bakan bu açıklamayı da yapma gereği duymuş olabilir. Müteahhitliğin belirli kurallara bağlanmasına olumlu yaklaşıyoruz, ancak ilerleyen zamanda bu nereye evrilecektir hep beraber göreceğiz.” (Türkan ÇATAL YILDIZ)

Editör: TE Bilisim