Büyük Selçuklu, XI. yüzyılda kurulmuş, tarihin akışına yön vermiş; Türk ve İslam kavim ve medeniyetlerinde yeni bir devir açmış imparatorluktur. Devletin kurucu hanedanı, Oğuzların Kınık boyuna mensuptur. Hanedan adını, Oğuz Devleti’nin ordu kumandanı ve hanedanın kurucusu olan Selçuk Bey’den alır. Selçuk Bey’in Mikâ‘il, Arslan, Musa ve Yusuf adında dört oğlu vardır. Birçok kaynakta dört oğlu olduğu hususunda tam ittifak mevcuttur. *** Selçuknâme ismi, XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle Selçuklular ile ilgili yazılmış olan eserlere verilen genel bir addır. Hâce İmâm Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin ‘Selçuknâme’si ise günümüze ulaşan ilk Selçukname olarak bilinmektedir. Uzun süre kayıp sanılan bu eserin, günümüze ulaşan ve Royal Asiatic Society’de Farsça 22 (b) Morley 138 numarada kayıtlı olan tek yazma nüshası ilk defa A. H. Morton tarafından bulunarak 2004 yılında Londra’da yayınlanmıştır. A. H. Morton yazmanın, XV.  yüzyılın ikinci yarısına veya sonlarına, muhtemelen XVI. yüzyılın ilk yarısına tarihlenebileceğini belirtmektedir. *** Büyük Selçuklu ve Irak Selçuklu Devletleri tarihinin ana kaynaklarından biri olarak bilinen ve Hâce İmâm Zahîru’d- Dîn Nîşâbûrî tarafından 1177–1186 tarihleri arasında kaleme alındığı düşünülen Selçuknâme, dönemin siyasî, sosyal ve kültürel olaylarını ele alan birincil kaynaklardandır. Irak Selçuklu Hükümdarı III. Tuğrul’a (1177-1194) ithaf edilen bu eserin bilinen ilk Selçuknâme olması ve sonrasında Selçuklu tarihini konu edinen müverrihlerin başvuru kaynağı niteliğini taşıması eseri, son derece değerli ve önemli kılıyor. Bu arada eserin, geçen ay Türkçeye de çevirisi yapıldı. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Farsça Bölümü’nden Ayşe Gül Fidan tarafından Türkçeye tercümesi, inceleme ve değerlendirmesi yapılması ve bunun da ilk olması oldukça önemli. *** Çalışma, giriş ve üç bölümden müteşekkil olup giriş bölümünde Büyük Selçuklu ve Irak Selçuklu Devletlerinin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen süreçteki siyasî gelişmeler ve tarihi olaylar Ayşe Gül Fidan tarafından genel hatlarıyla aktarılıyor. Birinci bölümde, eserin yazarı Hâce İmâm Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin hayatı, eseri ve edebî kişiliği hakkında bilgilere yer veriliyor. İkinci bölümde, eserin yazılışı ve içeriği, nüshası ve özellikleri ile dil ve üslup özellikleri değerlendirilerek bu hususta bilgiler aktarılıyor. Çalışmanın üçüncü ve son bölümünde ise Hâce İmâm Zahîru’d-Dîn Nîşâbûrî’nin Selçuknâmesi’nin Türkçe tercümesi yer alıyor. *** Türk tarihinin aydınlanması açısından önemli bir kaynak olan bu eserden iki örnek verelim: “Alp Arslan heybetli, siyaset bilir, uyanık, cengâver, düşman yıkan, cihangir ve ülkeler fatihi bir padişahtı. Boylu poslu idi ve uzun sakalı vardı. Ok atarken sakalını düğümlerdi ve derler ki oku asla hedefinden şaşmazdı. Uzun bir külâhı vardı. Divanın toplandığı gün (kabul günü) çok ihtişamlı ve görkemli olurdu. Sakalının ucundan külâhının düğmesine kadar olan mesafenin iki gez olduğu söylenir. Huzuruna gelen her elçi ondan korkardı.” “Sultan Melikşâh, cabbar, muradına erişmiş, talihli, bahtiyar, her şeyi hazır, istediğini kolaylıkla elde eden, Yaradan tarafından onaylanmış ve İlahi tevfik ile mükâfatlandırılmış bir padişahtı. Babası ve ataları cihangirlik yapıp ülkeler fethetti, o, bunları yönetti ve muhafaza etti. Onlar devlet ağacını dikti ve o nasiplendi. Onlar saltanat tahtını kurdular ve o hüküm sürdü. Sanırsın ki onun devri, devletin gençliği, hükümdarlık zamanının baharı ve padişahlık elbisesinin güzel işlemeleri idi. Cihan sapasağlam elde, bayrak muzaffer, halk memnun ve memleket mamurdu. Bir süre cihan sahasında murad topunu oynadı ve kam atını sürdü ve istediğine erişmediği sürece yüzünü hiçbir tarafa ve önemli işe çevirmedi, ona boyun eğmediği müddetçe de hiçbir zorluğa yanaşmadı. Onun ikballerinden birisi de Nizâmu’l-Mülk Ebû Ali Hasan b. Ali gibi âleme yeten bir üstat ve insanoğlu dehasının önderi konumunda bulunan bir vezire sahip olmasıydı. Babası Alp Arslan’ın başına, Ceyhun Irmağı’nın kıyısında bu hadise gelince, saltanat dokuz büyük ve küçük erkek kardeş arasından onda karar kıldı, tıpkı babasının devrinde olduğu gibi, isabetli ve etkili bir karar ile veziri Nizâmu’l-Mülk oldu.”