Eylül denince akla hazan gelir, hüzün gelir, ayrılık gelir… Benim içinse her şeyin başlangıcıdır Eylül… Bir hazırlık aşamasıdır, bir olgunlaşma evresidir. Ağaçların bir sonraki bahara dek dinlenme vaktidir. Daha güçlü, daha yoğun açabilsin diye çiçekler uykuya giriş vaktidir Eylül. Yeniden doğuşun bir başlangıcı, tabiatın mucizesidir.   Sararan sonbahar yapraklarını cama çarpan yağmurların buğusunda seyretmektir Eylül. Bazen bir genç kızın adı, bazense ayrılık tarihidir. Her şeye rağmen güzeldir. Kış gibi acımasız, yaz gibi kavurucu değil... Merhametli bir aydır Eylül. Sevdiğine üzerindeki ceketi vermektir, yağmurdan kaçamayan bir kediye şemsiye ile ev yapmaktır, göz yaşlarının yağmura karışmasıdır, bina altlarında yağmurun dinmesini beklemektir…   Hoş geldin Eylül, hayatımıza yeni yeni renkler getirdin. Soğuk ve ciddi Ankara havasına aşk kokan bir nefes, bir duygu getirdin. Bir Eylül günü şairin dediği gibi; “O şimdi ne yapıyor şu anda şimdi, şimdi? Evde mi, sokakta mı, çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı? Kolunu kaldırmış olabilir, – hey gülüm, beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!…- Bağlantı O şimdi ne yapıyor, şu anda, şimdi, şimdi? Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor. Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir, – her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili, canımın içi ayaklar!…- Ve ne düşünüyor beni mi? Yoksa ne bileyim fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi? Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu? O şimdi ne düşünüyor, Şu anda, şimdi, şimdi?
Editör: TE Bilisim