Hep teknolojik iletişimin hızla artmasından ve bunun insanları birbirine yabancılaştırdığından şikayetleniyoruz. Haklıyız da. Akıllı telefonlar ya da tabletlerimiz ile artık tek tuşla istediğimiz kişiye ya sanal mecradan ya da arama veya mesaj yoluyla çok kolay şekilde ulaşabiliyoruz. Bu ise insanların birbirine olan sevgisini, saygısını ve beraberinde birçok şeyi etkiliyor. Samimiyet ortadan kalkıyor, dostlukları etkiliyor. Bir düşünün hiç konuşmadan insanlara muhabbet kurmaya çalışıyoruz. Tek kelime bile etmeden derdimizi anlatmaya çalışıyoruz. Birazdan paylaşacağım hikaye de bunu anlatıyor: “Uzakdoğu’da bir Budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu. Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti. Bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. Yabancı kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak, çan veya zil yoktu. Bir süre sonra kapı açıldı, içerdeki Budist, kapıda duran yabancıya baktı. Bir selamlaşmadan sonra sözsüz konuşmaları başladı. Gelen yabancı, tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. Budist bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. Bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti. Yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. Gül yaprağı suyun üstünde yüzüyordu ve su taşmamıştı. İçerideki Budist saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeriye aldı. Suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman yer vardı.” Şu saatten sonra birçoğumuz için konuşmadan istediğimizi anlatmamızı neredeyse mümkün bile değil. Hatta bu hayal gibi bir şey… Kim istemez ki su dolu bir kabın içerisinde yüzen gül yaprağı olmayı… O halde dostlukların, arkadaşlıkların, ilişkilerin samimiyetini yitirmediği nice günler dileyerek sözlerimi noktalıyorum.

Editör: TE Bilisim