Gönülleri tevazu kaplasa… Zaman o kadar hızlı ilerliyor, dünya da alabildiğine değişiyor ki biz bazı değerleri unutmayı geç adını dahi bilmiyoruz. Ahlaklı olmak, erdem sahibi olmak, iyi insan olabilmeyi başarabilmek artık hayal gibi bir şey. Bu başlıklar esasında evrensel değerler olsa da bizim kültürümüzde daha çok önem verilen konulan. Ama gel gör ki bizim kültürümüzde de bu güzel değerler yavaş yavaş kendisini unutturmakta. Bunlardan birisi de tevazu sahibi olabilmek, olunmasa bile öyle olmaya çalışabilmek. Ama onu da beceremiyoruz artık. Tevazunun ne olduğunu dahi bilmiyoruz. Tevazu kelimesinin sözlükteki anlamı alçakgönüllülük, gösterişsizlik, yalınlık olarak geçiyor. Bu kelimeleri tek tek irdeleyecek olsak etrafımızda var mıdır bu özellikleri taşıyan birisi. Ama birde eskileri düşünelim, bizlere anlatılan hikayeleri ya da bizim okuduğumuz hikayeleri. Ya da eskilerin siyasetçilerini düşünelim, ne kadar da tevazulardı. Kim bilir öyle bir zaman olur ki tevazu kelimesinin hakkını vermeye başlarız her birimiz. Rivayete göre Hacı Bektaşi Veli ile Mevlana arasında tevazu üzerine geçen şu hikayeyi sizlerle paylaşıyorum: “Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış. olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyormuş. Durumu Hacı Bektaş Veli 'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi Dergahına gider ve aynı durumu Mevlana 'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler. Mevlana 'ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der: - Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir, öyle her leşe konmaz, o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir. Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergahı'na gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de HacıBektaş Veli'ye sorar. Hacı Bektaş da şöyle der: - Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlükirlenmez, bundan dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir der.”