Bugün, 58 yıl önce basın emekçilerin dokuz gazete patronuna karşı direndiği ve büyük bir zafer elde ettiği gündür. ‘Kamunun haber alma hakkı vardır’ diyerek üç gün üst üste ‘Basın’ adlı gazeteyi çıkaran basın emekçileri, gazetecilere birçok hakkı kazandıran 212 basın sigortasının temelini de o gün atmış oldular. O günden beridir 10 Ocak, ‘Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak kutlanır. Büyük bir mücadele sonucunda kazanılan 212 basın sigortası ile gazeteciden çok, gazetecinin soru sorma hakkı güvence altına alındı. Devlet kamu adına soru soran gazeteciyi değil, bir nevi kamunun haber alma hakkının güvencesini sağlamış oldu. Çünkü gazeteci; kayıpların, yolsuzluğun, rantın, krizin, kamu kaynaklarının nasıl talan edildiğinin, temel evrensel insan haklarının ihlalini soran ve kamu adına bunlara cevap arayandır. Bu yüzdendir ki gazetecinin sorduğu sorular rahatsız edicidir. Soru soran gazetecilerin pek kalmadığı ve soru soranların ise nasıl linç kampanyası ile karşı karşıya bırakıldığı bugünlerde gazeteciliğin siyaset için bir ‘tehdit’ unsuru olduğunu rahatlıkla kestirebiliyoruz. Geçen bir röportajda karşılaştığım Çiğdem Toker’in, ‘gazetecilik, ne yapayım ekmek parasıdır dediğiniz yerde biter’ sözü günümüz gazeteciliğin mayasını oluşturmuş durumda. Birkaç kalemin dışında bu sözün pratikteki gerçekliğini çürütecek birilerini bulduğumuz an, gazetecilik adına da bir umut beslediğimiz an demektir. Bu yüzden bu umudu taşımamıza vesile olan, sorgulayan, araştıran, doğru bilgiye ulaşmamızı sağlayan, mesleğin etik değerlerine bağlı kalarak bilgiyi tarafsız bir şekilde bize aktarmak için gerekli bütün tehlikeleri göze alan gazetecilere kamunun ihtiyacı olduğu aşikardır. Bu ihtiyaç, iktidarın medya ile ilişkisi göz önüne alındığında; medyanın tekelleştiği ve alternatif medyaya neredeyse yaşam alanının tanınmadığı bir dönemde su ve ekmek kadar hayati bir gerekliliktir. Kamunun da ‘doğru ve tarafsız habere’ ulaşma açısından bu gerekliliğe her zamankinden daha çok sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. İşsiz gazeteciler ordusuna her geçen gün yeni gazeteci adayları katılırken, işi olan ve düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılan gazetecilerin insani ve hak talepleri ise karşılanmıyor. Bu haklı talepler karşılanmadığı gibi çalışan gazeteciler, çalışmayan işsiz gazeteci meslektaşları üzerinden tehdit ediliyor. Birçok haktan mahrum bırakılan gazeteciye, en temel hakkı olan sendikalaşma hakkı bile çok görülüyor. Sendikalara üyeliği olan gazeteciler istifaya zorlanıyor. İstifa etmeyenler ise işlerinden atılıyor. Bu durum ne yazık ki sadece ana akım medyada yaşanmıyor, alternatif medya iddiasında bulunan birçok gazetede de aynı durum yaşanmaktadır. Çalıştığı kurumda kendi mesleğinin dışında birçok işi yapan veya yapmak zorunda bırakılan bir gazetecilik gerçeği ile karşı karşıyayız. Kurumların ve patronların ‘az kişi ile çok iş’ yapma anlayışı gazeteciliğin verimini olduğu kadar kalitesini de düşürmektedir. 58 yıl önce tüm bu olumsuz koşullara karşı direnen ve bizler adına büyük kazanımlar elde eden meslektaşlarımı saygıyla anıyorum. Fakat o günden bugüne gelene kadar haklarımıza yenilerini eklemek bir yana dursun var olan haklarımızı da kaybediyoruz. Bu önemli günün belki de en acı tarafı bu olsa gerek. Her zaman halkın sorunlarını dile getiren ve bu sorunları haberleştirerek çözüm üretilmesini sağlayan gazeteci meslektaşlarımı bu önemli günde dinlediğim için ayrıca mutlu olduğumu belirtmek istiyorum. Birçok meslektaşımın sorun ve görüşlerini belirttiği ilgili haberi merak ediyorsanız gazetemizin internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Meslektaşlarımın dile getirdiği bütün sorunların bir an önce çözüme kavuşturulması ve üzerinde düşünülesi gereken acil konular olduğunu belirtmek istiyorum. Tutuklu gazetecilerin bulunmadığı, ifade özgürlüğü ve çalışma koşullarının iyi olduğu, sömürülmeyen gazeteciler günü olması dileğiyle. Tüm meslektaşlarımın ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutluyorum.

Editör: TE Bilisim