Çankaya Belediyesi’nin, Galeri Çankaya sergi salonunda 12 Eylül Utanç Müzesi açılışını yaptı. 12 Eylül Darbesi’nin yıldönümü nedeniyle açılan sergi 23 Eylül tarihine kadar ziyaretçilere açık olacak. İlk serginin 2010 yılında açıldığını belirten Devrimci 78’liler Derneği’nin başkanı Hüseyin Esentürk sergi ile ilgili şunları söyledi: “2010 yılından beri aralıksız olarak sergimiz devam ediyor. Sergide özellikle 2 konu üzerine yoğunlaştık. Birincisi idamlar ve özel eşyalar, ikincisi de katliamlar. Sergimize ilgi çok yoğun ve günde sayısız ziyaretçiyi ağırlıyoruz. Elimizde 40 bine yakın materyal var. Bu materyaller arasında ana dava dosyaları var mesela ve bu en önemli materyaller arasında yer alıyor. Sergimizin içeriği gün geçtikçe daha da genişleyecek. Elimizdeki dosyaları dijital ortama aktarıp insanların bilgilenmesi için yayına çıkarmak istiyoruz. Mesela genelkurmaydan edindiğimiz o döneme dair belgeler var. İşkence görenler, işkencelerde öldürülenler, insanlık dışı bütün muamelelerle yüz yüze kalanlar gibi ve daha birçoğu. Hepsini dijital ortama aktararak genelkurmaydan aldığımız için resmi ağızdan insanların öğrenmesini istiyoruz. Bununla birlikte elimizdeki diğer materyalleri de sergilemek istiyoruz. Örneğin Mamak’ta kadın tutukluların yazdığı mektuplar ve bu mektupların 26 yıl sonra sahiplerine gönderilmesi gibi.” “MAĞDUR EDEBİYATI YAPMIYORUZ” 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbenin 37. yılında olduğumuzu hatırlatan Esentürk: “37 yıldır ne yazık ki 12 Eylül’ün izleri hala silinemedi. Darbelerle hesaplaşmamız gerekiyor. Geçmişiyle hesaplaşmayan toplumlar sağlıklı gelecekler kuramazlar. Bizim derdimiz hesaplaşma kültürünü oluşturabilmek. Bunun için ortam hazırlayabilmek. Karınca misali yapabileceğimiz şeyler doğrultusunda hep bir fazlasını yapmaya çalışıyoruz. 12 Eylül’de işkenceler gördük, dayak yedik, öldürüldük; ama biz mağdur edebiyatı yapmadık. Bir sevdamız vardı peşine düştük, kovaladık, karşılığında da engellendik. Ama bunun üzerine asla mağdur edebiyatı yapmadık.” dedi. Devrimci 78’liler Derneği’nin yönetim kısmında yer alan Yener Turan 78 kuşağının en küçüklerinden olduğunu söyleyerek şunları ekledi: “Cezaevindeyken yaşım 16’ydı. Halkımız o dönemlerde çok büyük acılar yaşadı. Anneleriniz, babalarımız komşularımız bütün bir halk o dönem acı yaşamayan kalmadı. Bizim için çok ağır bir süreçti. İnsanlar doğal olarak acılarını unutmak istiyorlar ama biz unutulsun istemiyoruz. Birçok öldürülen arkadaşlarımız var o dönemde. Onların anıları var ve biz o anılar unutulsun istemiyoruz. Derneğimiz de zaten toplumsal duyarlılık yaratmak için kuruldu. Sergiye ilgi çok büyük, insanlara dokunmak da böyle bir şey. İnsanlara dokunarak 12 Eylül’ü yeniden hatırlatmak istiyoruz. Hatırlatmak insanı güçlü kılar çünkü. Birçok ilde açıldı sergimiz, bundan sonrası için de böyle planlarımız var.” “UNUTAMAMAK 12 EYLÜL KADINLARI” 12 Eylül askeri darbesinden sonra Mamak Cezaevinde yatan kadın tutukluların anılarının derlendiği “UnutaMAMAK 12Eylül Kadınları” isimli kitapta o döneme ait anısının yer aldığı Ülküser Mert Bozali: “12 Eylül’de tutuklanıp 3,5 yıl kadar Mamak Cezaevi’nde tutuklu kaldım. Mamak Cezaevi işkenceleriyle bilinen, baskıların çok yoğun yaşandığı bir cezaeviydi. Kitabımızda daha çok baskılar kadar ayakta kalma çabamızdan, cezaevindeki anılarımızdan bahsettik, anılarımızı ve ayakta kalış hikâyelerimizi anlatmaya çalıştık. Arkadaşlarımızın hem duygusal hem de çok gerçek anılarına yer verdik. 1980 cezaevleri bir dönemin en ağır baskıların, işkencelerin yaşandığı yerlerdi. Diyarbakır, Mamak ve Metris cezaevleri o dönemde en çok işkencelerin yapıldığı cezaevleriydi. Bahsettiğim cezaevleri bir anlamda askeri cezaevlerin çerçevesini de çizer.” dedi. “KENDİ KENDİMİZİ TEDAVİ ETTİK” Yaşadığı ağır işkencelerden dolayı psikolojik destek alanların olduğundan bahseden Mert Bozali sözlerine şöyle devam etti: “Yaşanılan travmanın ağırlığının altında kalan tutuklu arkadaşlarımız psikolojik destek aldılar. Cezaevinde hep birlikte olduğumuzdan ve dayanışmayı sağlayabilmemiz bizi ayakta tuttu. Kendi kendimizi tedavi ettik diyebiliriz. Bununla birlikte cezaevinde tıp okuyan birçok öğrenci arkadaşımız vardı koğuşlarda ve bize doktorluk yapıyorlardı. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak birbirimize yardımcı ve destek oluyorduk. Bu dayanışmayı kırmak için sonrasında cezaevlerine tecrit getirildi. 1980 döneminin cezaevlerinin tek avantajı tutukluların bir arada tutuluyor olmasıydı. Genelde yoğun kalabalıklar halindeydik. Ve herkes birbirinin yarasına derman olabiliyordu.” Zeynep NAMLI

Editör: TE Bilisim