Çevremizdeki insanlar, arkadaşlarımız, ailemiz hayatın kolaylaşmasında ya da zorlaşmasında büyük bir rol oynuyorlar. Çoğu insan her ne kadar ‘Ben kendi kararlarımı kendim verebilirim’ şeklinde tezler üretse de, hayatın yoğun bir bölümünde başka insanların düşüncelerine ihtiyaç duyarız. Mantıklı olan durum,  gelen, iyi veya kötü bütün eleştirileri kabul ederek, uygun bir yol haritası çizmektir. Kendi düşüncemize ya da başkalarının düşüncesine körü körüne bağlı olmak bizi rahat yollara her zaman çıkarmaz. Bunun yerine fikir alma ve fikir verme görevini samimi ve doğal bir şekilde halledebiliriz. Güvendiğimiz insanların fikirlerinin bizi büyük yanlışlardan döndürmeyeceğini bilemeyiz sonuçta. Bu nedenle fikirleri değerlendirmekte fayda var. Çoğu insan olumsuz eleştiriyi duymak istemiyor. Kendisi veya yaptıkları hakkında olumsuz bir yargıyla karşılaştığı an oradan uzaklaşmak ve bir daha duymamak üzere kulaklarını kapatmak istiyor. Olumluyu da olumsuzu da kabul edip, kendimize göre doğru olanı bulmak bizler için faydalı olacaktır. Bir de ‘Dost acı söyler’ konusu var. Bu dost da bazen abartıyor doğru söylemeyi… Her şeyi her zaman ‘acı’ bir şekilde söylemek çok da akıllıca bir şey değildir. Size fikir danışan birisi emin olun zaten en olumsuz düşüncenin zaten farkındadır. Bir de üstüne siz, o düşünceyi destekleyecek şekilde yorumlar yaptığınızda, yardımcı olduğunuzu ve mantıklı bir iş yapmış olduğunuzu düşünseniz de sonuç her zaman öyle olmuyor. O kişiyi bir üst düzeyde olumsuza itmekten başka bir şeye yaramıyor. Bununla ilgili, karşı taraf size ‘’Fikrine ihtiyacım var’’ demediği sürece yorum yapmamanız gerektiğini hatırlatan durumlar var. Yani arkadaşlık ve dostluk adı altında, karşınızdaki kişinin her zaman sizin fikrinize ihtiyacı olmayabilir. Edison ve annesi arasında geçen hikayeyi bilmeyen yoktur. Bu duruma en güzel örnek o olacaktır… Hikaye şöyle; ‘’Thomas Edison bir gün eve geldiğinde annesine bir kağıt verdi ve “Bu kağıdı öğretmenim verdi ve sadece sana vermemi tembihledi” dedi. Annesi kağıdı gözyaşları içinde oğluna sesli olarak okudu: “Oğlunuz bir dahi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.” Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Edison’un annesi vefat ettiğinde, o artık yüzyılın en büyük bilim adamlarından biriydi ve bir gün eski aile eşyalarını karıştırırken birden bir çekmecenin köşesinde katlı halde bir kağıt buldu ve alıp açtı. Kağıtta “Oğlunuz “şaşkın” (akıl hastası) bir çocuktur. Artık kendisinin okulumuza gelmesine izin vermiyoruz…” yazılıydı. Edison saatlerce ağladıktan sonra günlüğüne şu satırları yazdı: Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dahisi haline getirilmiş, “şaşkın” bir çocuktu. Not: Ağustos güzel bir ay, 25’i daha da güzel… Hayatınıza hep ‘iyi ki’ diyeceğiniz insanların girmesi dileğiyle.

Editör: TE Bilisim