Tüketicilerin evrensel haklarından olan “Ekonomik Çıkarların Korunması Hakkı” gereği ne derece yerine getiriliyor? Ticari reklamlar, çeşitli satış türleri ve satış türlerine ilişkin sözleşmeler, kampanyalı – taksitli satışlar, kredi kartları, satış sonrası hizmetler ekonomik çıkarların korunması hakkına uygun mu? Çeşitli mal ve hizmetlere ilişkin fiyat uygulamaları tüketici hakkına ne kadar uygun? Tüketicilerin satın alıp kullandığı mallar standartlara, teknik ve kalite kriterlerine, tüketicilerin beklentilerine ne derece uygun? Tüm bu konularda gerekli yasal, idari, teknik, ticari, ekonomik ve sosyal önlemler alınmış mı? Hemen tüm medya kuruluşları ve özellikle de internette aldatıcı, yanıltıcı, reklamlarla tüketicilerin ekonomik haklarına giderek artan bir şekilde zarar verilmektedir. Ticari sözleşmelerin birçoğunda tüketici haklarına ve sözleşmeler hakkındaki yönetmeliğe aykırılıklar bulunmaktadır. Kampanyalı, taksitli, işyeri dışındaki satışlar, devre tatil, paket tur ve diğer satış türlerinde bu alanlardaki yasal düzenlemelere aykırılıklar söz konusudur. Kredi kartları ve tüketici kredileri konusunda, bankalar, haksız uygulamaları ile tüketicilerin ekonomik çıkarlarına zarar vermektedirler. Mal ve hizmetlere ilişkin fiyat uygulamaları tüketicilerin ekonomik haklarına uygun değildir. Özellikle, son birkaç aydaki yüksek ve haksız fiyat uygulamaları bunun çok açık bir göstergesidir. Tüketicilerin satın alıp kullandığı bir çok mal mevcut İSO ( Uluslararası Standartlar Organizasyonu) standartlarına, teknik ve kalite kriterlerine ve tüketicilerin beklentilerine uygun değildir. Örnek vermek gerekirse, Ticaret Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığının yapmış oldukları denetimlerde bazı kırtasiye ürünleri, oyuncaklar, çocuk gereçleri, tekstil ürünleri, kozmetikler, su ısıtıcısı, saç kurutma makinesi, led lamba, ağda makinesi, priz ve gıda gibi malların aykırı oldukları görülerek bir kısmı toplatılmış ve aykırı ürünleri satanlara karşı yasal işlemler yapılmıştır. Ancak, Türkiye’de mal denetimleri analiz açısından yeterli değildir. Denetimlerde ağırlık satış noktalarına verilmekte, üretim yerlerinde ise yeterli denetim yapılmamaktadır. Sonuç itibariyle, bu aykırılıklar tüketicilerin ekonomik çıkarlarına zarar vermektedir. Tüketicilerin evrensel haklarından olan sağlıklı bir çevrede yaşama hakkının gereklerinin yerine getirildiğini söyleyebilir miyiz? Sağlıklı bir çevre denilince; temiz hava, yeterli ve temiz su, daha çok yeşil alan, düzenli -  estetik – sağlıklı – görüntü ve gürültü kirliliği olmayan bir kent, sağlıklı – düzenli – kaliteli altyapı hizmetleri anlaşılmalıdır. Bununla birlikte, akarsuları, gölleri, denizleri, biyoçeşitliliği, toprağı korunmuş temiz bir doğa sağlıklı bir çevrenin göstergesidir. Ülkemize baktığımızda, yukarıdaki tanıma uygun kaç tane kent görebiliriz? Belki, 3-5’i geçmez. Türkiye’de kent içi ve kent dışında karayoluna dayalı bir ulaşım sistemi uygulandığı sürece ve her geçen gün bu yollarda motorlu araç sayısı arttığı sürece sağlıklı bir kentin varlığından söz edemeyiz. Bununla birlikte, karayollarının geçtiği yerlerin sağında ve solunda 50-100 metre mesafeye kadar sağlıklı bir ortamın, toprağın ve yeşilin varlığından söz edemeyiz. Çünkü, karayoluna dayalı ulaşım sisteminin uygulandığı kentlerde ve çevrede hava, gürültü, su, toprak, biyoçeşitlilik, akarsu, göl, deniz kirliliğinin yanı sıra trafik kazaları ile bu kazaların neden olduğu ölüm, yaralanma, sosyal maliyetler azalmak yerine giderek artmaktadır. Karayoluna dayalı, benzin ve mazotun kullanıldığı ulaşım sistemi küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğinin de belirleyici unsurlarındandır. Türkiye’de, ne yazık ki, bir çok fabrika ve imalathane akarsu, göl, deniz, hava, toprak, yer altı suyu kirliliği ile birlikte, yeşil doğanın yok olmasına ve kirliliğine neden olmaktadır. Termik santraller, taş ocakları, madenler bulunduğu çevreye ve doğaya en çok zarar veren etmenler arasındadır. Türkiye, bu konuda sınıfta kalmış durumdadır. Tarımsal üretimde kullanılan kimyasal gübre ve kimyasal tarım ilaçları toprağın, yer altı ve yer üstü sularının, biyoçeşitliliğin, havanın ve tarımsal ürünlerin kirlenmesine neden olmaktadır. Türkiye’de başta ekonomik, üretim ve tüketim politikaları olmak üzere, çevre ve kentlerin şekillenmesinde firmaların belirleyici olması, kamu yararı ve sosyal hukuk devleti ile tüketici haklarının ikinci planda kalmasının acı sonuçlarını yaşamaktayız. Yukarıda belirtilen sorunlar hem tüketicinin ekonomik çıkarlarının korunması hem de  sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı  konusunda doğru bir politikanın olmadığını göstermektedir.  
Editör: TE Bilisim