Türkiye’de sadece seller değil, aynı zamanda aşırı sıcaklık ve orman yangınları da artık daha sık görülüyor. 2017 yılında Yalova’nın yüzölçümünün 1.3 katı kadar orman alanı yangılarda zarar gördü. 2411 orman yangınında 1120 kilometrekare alan yandı. 2018 yılında da yangınlar artarak devam etti. İzmir’de, Tunceli’de, Kastamonu’da, Bursa’da, Antalya’da, Çanakkale’de, Sivas’ta, Hatay’da, Denizli’de ve daha bir çok kentte orman yangınları binlerce ağacın kül olmasına neden oldu. Türkiye’nin içinde bulunduğu Akdeniz Havzası son 900 yılın en ağır kuraklığını yaşıyor. Havzanın son 900 yıldaki iklim trendlerini inceleyen NASA çalışmalarına göre, Türkiye, Kıbrıs, İsrail, Ürdün, Filistin ve Suriye bölgesinde 1998 yılında başlayan kuraklık bölgenin yağış bakımından son 900 yılda en kısır dönemi geçirdiğini ortaya koyuyor. Eşine yüzyıllardır rastlanmamış bir kuraklığı yaşayan bölgedeki binlerce insan şimdiden kıtlık, açlık, gıda krizi ve yeni göç dalgaları tehdidi ile karşı karşıya. Yanıbaşımızda yaşanan ve derinleşebilecek bu iklim etkileri ülkemizde de ekonomik ve sosyal sorunlara yol açıyor. 1,5 derecelik sıcaklık artışı tatlı su kaynakları üzerindeki baskıyı ve Türkiye gibi hassas coğrafyalarda su kıtlığı riskini arttıracaktır. İklim değişikliği yalnızca insanları değil, dünyadaki bitki ve hayvan türlerinin önemli bir kısmını da etkilemektedir. Sıcaklık artışını 1,5 derece eşiğinde sınırlandırmak, canlılar üzerindeki riskleri yarı yarıya azaltabilir. Buna rağmen, 1,5 derecelik sıcaklık artışına göre, 10 mercan kayalığının 9’u 2050 yılından itibaren ciddi bozulma altında olacaktır. Karasal ve deniz yaşamı olumsuz etkilenecektir. Türler üzerindeki baskı artacaktır. Ekolojik hasarlar ile birlikte tarımsal üretim düşecek, gıdaya erişim zorlaşacaktır. Emisyon artışları bugünkü gibi devam ederse, ortalama küresel sıcaklık bu yüzyılın ikinci yarısında sanayi dönemi öncesi seviyenin 3 derece üzerine çıkacaktır. Hükümetler, Paris İklim Anlaşması çerçevesindeki emisyon azaltım taahhütlerini yerine getirir, ancak, bunun ötesine geçmezlerse sıcaklıkların artış hızında bir nebze azalma görülebilir. Yine de, 2100 yılı dolaylarında sanayi dönemi öncesine göre sıcaklık artışı 3 dereceyi aşacaktır. 1,5 derecelik bir küresel ısınmada, Arktik Okyanusu’nun ( Kuzey Buz Denizi) yaz aylarında buzsuz olma ihtimali yüzyılda birken, 2 derecelik bir küresel ısınmada bu durum 10 yılda en az bir kez gerçekleşecek. Mercan resifleri 1,5 derecelik bir küresel ısınmada %70 – 90 oranında azalacakken, 2 derecelik bir küresel ısınmada ise resiflerin hemen hemen tamamı ( %99) yok olacaktır. 1,5 derecelik küresel ısınma, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin ( İPCC) 6.Değerlendirme Dönemi tarafından hazırlanacak özel raporlar serisinin ilkini oluşturuyor. İPCC gelecek yıl, Değişen İklimde Denizler ve Kriyosfer Özel Raporu ve iklim değişikliğinin arazi kullanımı üzerindeki etkilerini inceleyen İklim Değişikliği Toprak Özel Raporunu yayınlayacaktır. Yenilenebilir Enerjiye Dönmek ve Yaşam Tarzımızı Değiştirmek Zorundayız Tüm dünyada fosil kaynaklara dayalı enerji politikaları ve enerji kullanımı küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğinin en belirleyici nedeni olarak bilinmektedir. Bu nedenle, küresel ısınma ve küresel iklim değişikliğine karşı, tüm ülkelerin üzerlerine düşen görev ve sorumluluklarını en ciddi ve kararlı bir şekilde yerine getirmeleri zorunluluğu bulunmaktadır. Bu bakımdan, tüm ülkelerin yenilenebilir enerji politikalarına ve uygulamalarına ivedilikle ağırlık verme ve dönme konusunda uluslararası işbirliğinin ve güçbirliğinin oluşturulması zorunluluğu vardır. Yenilenebilir enerji politikaları ve uygulamaları ( güneşe, rüzgara ve jeotermal enerjiye dayalı) ile birlikte yaşam tarzımızı da değiştirmek zorundayız. Tarımın konvansiyonel olarak değil, ekolojik olarak yapılması gerekmektedir. Beslenmemizi ekolojik tarımsal ürünlerle ve ekolojik hayvancılık ürünleri ile gerçekleştirmeliyiz. Ulaşım gereksinmemizi yenilenebilir enerjiye dayalı olarak toplu taşım araçları ve demiryolu ile karşılamalıyız. Konutlarımızın ve konutlarımızda kullandığımız cihazların enerji gereksinmesini yenilenebilir enerji üretimi ile karşılamalıyız. Tüketiciler bu konuda kararlı, istekli, bilinçli, örgütlü olarak  güçlü bir baskı unsuru oluşturmak zorundadır.

Editör: TE Bilisim