İstanbul’daki yağmur ve sel şehri esir almış durumda. İnsanlar, ağaçlar, hayvanlar, arabalar suyun etkisiyle suya kapılıp gidiyorlar. Doğa’nın siniri de böyle kötü oluyor işte. Kendisine ait olanı geri alıyor. Yağmur yağmıyor, barajlar dolmuyor diye isyan ediyorduk, şimdi de çok yağıyor diye isyan ediyoruz. Bu kadar şiddetli yağmasını başka sebeplere bağlayanlar da çıkmıyor değil tabii ki... Herkes için konuşacak bir şeye dönüşmüş durumda. Sosyal medya durumu biraz dalgaya alıyor ama durum dalga geçilecek gibi değil maalesef. Suyun tutunacağı topraklar reddediyor durumu. İstemiyoruz kimi götürüyorsa götürsün diyorlar. İnsanlar yaşadıkları gezegeni oyun alanına çevirdikleri ve doğayı reddettikleri için doğa da intikamını alıyor. Dün bir televizyon kanalının haber bülteninde bir muhabir durumu canlı yayında anlattı. Dolunun altında yayın yaptı. Şanslıydı ki bir şey olmadı. Çünkü durum gerçekten tehlikeliydi. Düşen dolu taneleri resmen el kadar büyüklükteydi. Sosyal medyadan duruma büyük tepkiler geldi. İlgi çekmek ve izlenmek amacıyla o kadını tehlikeye atmaya gerek var mıydı şeklindeki yorumlar çoğu insanın düşüncesini yansıtıyordu. İnsanlar artık böyle şeyler izlemek istemiyorlar. Durumun ciddiyetini ve haberin gerçekçiliğini anlamak için muhabiri tehlikeye atmanın bir anlamı var mıydı?  Kısacası yaşanan her olay bir şeylerin çıkarına hizmet ediyor. Sonucu ne olursa olsun o anı kurtarmak her şeyden önemli hale geliyor. Biraz daha mantık ve gerçekçilik çevresinde hareket etmekte fayda var. Selin tahribatını azaltmak için herkes seferber olmuş durumda. Herkes bir şekilde yardımcı olabildiği kadar insana hayvana yardım etmeye çalışıyor. Bir otobüs şoförü iki köpeği otobüsüne almış mesela. İnsan gerçekten gururlanıyor... Vicdan sahibi olmak meziyettir herkeste bulunmaz.... Başka bir görüntüde ise bir adam sele kapılan kediyi kurtarıyor. Böyle zamanlar insanın hayvana hayvanın da insana yardımı bu doğada eşit olduğumuzun en güzel kanıtı. İstanbul’un bir an önce normale dönmesi dileğiyle...