Serimizin dünkü bölümünde, Ankara’nın hükümet merkezi olup olmaması Cumhuriyet aydınlarının da tartışma konusu olduğunu anlatmıştım. Bu mesele 1923’te zaferin hemen ardından uzun bir yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal’e de sorulmuş, o da İzmit Kasrı’nda gazetecilerle sohbette Ankara’nın neden başkent olduğu ve imarı ile ilgili bilgiler vermişti. Ankara başkent oldu ve sonrasında yeni baştan imara tabi tutuldu. İktisat, sadelik ve işlevsellik öncelikliydi. Kent planlanırken modernizm ön planda tutulmuştu. Çünkü modernizm Cumhuriyet’in hedefiydi. Yeni bir başlangıçtı. Mustafa Kemal’in ve Cumhuriyet aydınlarının hülyası gerçek olmuştu. Refik Halid Karay, 1950’de ziyaret ettiği Ankara’yı anlatırken “Bir gün gelip de Ankara devlet merkezi seçilince hayretten, büyüğüyle beraber olmak şartıyla küçük dilimi yutacaktım. Amerikalı bir muhabirin ağzından ‘Hülya bu ya…’ isimli uydurma bir ‘Modern Ankara’ tasviri yapmıştım. Yazının tarihi 11 Şubat 1921’dir. O sıradaki harap ve yoksul Ankara’yı parklar, bulvarlarla süslü, kuş sütü aransa bulunur, harikulade mamur bir şehir gibi göstererek alay etmiştim. Şimdi Zonguldak’a gitmek üzere ayrıldığım yeni Ankara, filvaki yazımdaki mübalağalı dereceye ulaşamamıştı, zaten ulaşamazdı amma 29 sene evvelki alayımın intikamını almış haldeydi” diye yazıyordu. Çinli Xing Moqing, “Kaimo’er” (Kemal) adını verdiği ve ilk baskısı 4 Ekim 1933’te Shanghai’da Yeni Hayat Yayınevi tarafından yapılan Mustafa Kemal Atatürk biyografisinde Ankara’nın ruhunu şöyle anlatır: “Artık herkesin bildiği bir yer burası. Dağların üzerinde ve ulaşılması zor bir yerde olan şehir. Burası, Avrupa ve Asya arasındaki kadim yol üzerinde olduğu için eski imparatorlukların savaşlar yaptığı bir yerdir. Dört tarafı ıssızdır. Her tarafı dağlar ve tepelerle çevrilidir. Dağların üzerinden bir bakışta her şey ve adı bile bilinmeyen köyler görülür. Kemal ilk geldiğinde, buranın nüfusu ancak 30.000 idi. Sokakların iki tarafında da kiremitli küçük evler vardı. Koyun beslenen ağıllar, at eyeri ve at nalı satan küçük dükkânlar, demirciler, sebze, kumaş ve ithal mallar satanların olduğu küçük bir kasabaydı burası. Bütün dünya, Kemal’in neden burayı seçtiğini anlamaya çalışıyor ve hayret ediyordu. Bu kadar uzak ve elverişsiz bir yerde ne iş yapılabilirdi ki? Fakat Kemal’in bir düşüncesi vardı ve bu sebeple buraya gelmişti: İstanbul’un yozlaşmış atmosferine karşı gelmek için hazırlık yapmak. Kemal hep örnek olmaya çalışıyordu. Birkaç yıl içerisinde yepyeni bir Ankara ruhu ortaya çıkmıştı. Elbette maddi olarak gerekenlerin belki de on binde biri vardı ama herkes bu ortak ruha sahipti. Lozan toplantısı bitmiş, Milli Ordu, İstanbul’a girmişti. Meclis, Ankara’yı yeni başkent ilan etmişti, işte bunun sebebi bu ruhtu.” (Çev. Prof. Dr. Giray Fidan, Kopernik Kitap, Ekim 2018) Hâlâ dimdik duran bu ruh, Ankara üzerine yazılmış şarkının sözleri gibidir: “Ankara Ankara, güzel Ankara! Seni görmek ister her bahtı kara, Senden yardım umar her düşen dara.”

Editör: TE Bilisim