Okul çağına başlayan çocuklarda görülen hiperaktivite çocukların eğitim hayatını etkiliyor. Hiperaktivitenin tam tersi bir durum, pasif kişilik de ailelerde soru işareti yaratıyor. Peki, bu durumlarla karşılaşan ebeveynler ve öğretmenler neler yapmalı? Psikoterapist Esra Kutlu ile hiperaktif çocukları konuştuk. Psikoterapist Kutlu, ‘’Bu durumla karşılaşan aileler bunun kişilik özelliği mi yoksa bir sorun mu olduğunu tespit etmeli’’ dedi. Çocuklarda sıkça karşılaşılan hiperaktivite durumu ile ilgili, ‘’Hiperaktivite tabi ki bazen bir kişilik tipi olabiliyor. Ama bazen de bir kişilik sorunu haline geliyor. Bu ikisi farklı şeyler. Eğer sorun hastalık boyutundaysa ve çekilmez bir haldeyse, yani yerinde duramama, dikkat dağınıklığı gibi kendini gösteriyorsa izlenilecek yok farklıdır. Biz konuyu incelerken dikkat dağınıklığı ve hiperkaktivite olarak bazen tek başlık altında inceliyoruz. Ama bu her zaman bu iki durumun bir arada görüleceği anlamına gelmiyor. Bazen çocuğun dikkati çok iyi olduğu halde hiperaktivite durumu gözlemlenebiliyor’’ diyen Psikoterapist Esra Kutlu öncelikle durumun hastalık boyutunda olup olmadığının belirlenmesi gerektiğinin altını çizdi. ÖĞRETMENLER ÖZEL TEKNİKLER KULLANABİLİR Hiperaktif çocuklarla karşılaşan öğretmenlerin, diğer çocuklardan farklı tekniklerle çocuklara yaklaşması gerektiğini hatırlatan Psikoterapist Kutlu, ‘’Bu çocuklarla çalışmak kolay değil. Bir kere öğretmen, okul ortamında çocuğun çok hareketli olmasına karşı hazırlıklı olacak ve onu o şekilde kabul edecek. Diğer çocuklarla karıştırmayacak. Bu çocuğu eğitirken özel teknikler kullanacak. Bununla ilgili şöyle bir şey yaşanmıştır; Bir fizik öğretmeni, hiperkaktif öğrencisini bir top yardımıyla derse katıyor. Öğretmen topu al ve o top üzerinden derse katıl diyor. Çocuk topun üzerine oturuyor, sallanıyor, hareketler yapıyor, öğretmene soracağı soruları, öğretmenle ve arkadaşlarıyla topu paslaşarak yöneltiyor. Böyle bir durumda ne oluyor? Çocuk o hareketini, enerjisini atmış oluyor. Bunu yaparken de derse dahil olmuş oluyor. Öğretmen bu şekilde aktiveteler yaparak aslında çocuğu derse dahil edebilir. Bu aslında biraz da öğretmene düşen tarafı’’ ifadelerini kullandı. ÇOCUK KENDİNİ TANIMIYOR OLABİLİR Hiperaktivitenin çocukta bir sorun haline geliyorsa küçük yaşta tedavisine başlanması gerektiğini söyleyen Psikoterapist Kutlu, ‘’Ebeveynler bu hiperaktivite durumu için bir uzmandan yardım almalılar. Çocuk öncelikle bir kontrolden geçmeli. Bu gerçekten bir kişilik özelliği mi yoksa bir sorun mu bu ayırt edilmeli. Eğer sonuç sorun olarak çıkıyorsa bunun tedavisine erken yaşta başlanmalı. Eğer pasif ve içine kapanık bir çocuktan bahsediyorsanız, daha önceki durumlar gibi kendini tanıyamamış olabilir. Çocuk henüz kendilik geliştirememiştir ve kendini tanıması için ortam hazırlanabilir. Öğretmene yine görevler düşüyor. Öğretmen, öğrenciye, sınıf içerisinde, ne istediğini öğrenmek amacıyla tercihlerini sormalıdır. Ebeveyn çocuğa sorumluluklar vererek ve aldığı sorumlulukları başardığını ona göstererek çocuğa katkı sağlayabilir. Çocuğu takdir etmek ve onaylamak çocuğun kendini geliştirmesine yardımcı olmak için etkili bir yöntemdir’’ şeklinde konuştu. ÇOCUKLAR DENEME YANILMA YÖNTEMİYLE ÖĞRENMELİLER Çocuklara tercih ve eylem hakkı verilmesinin, kişilik gelişiminde önemli bir yer kapladığını belirten Psikoterapist Kutlu, ‘’Çocuğun tek başına da bir şeyler yapmasına fırsat vermeliler. Bu çok önemli bir konu. ‘’Çocuğum sen yapamazsın bırak ben yapayım’’ demeliler. Çocuğa eğer zarar vermeyecekse, bıraksınlar çocuklar denesin. Çocuklar deneme yanılma yöntemiyle bir şeyleri fark etmeli. Ebeveynler bunu tattırmalılar. Çocuk yere düşebilir, canı acıyabilir. Çok büyük bir sorun olmadığı sürece aileler çocuklarını lütfen sabırlar izlesinler. Bazen tebessüm etmeleri bile yeterli olabiliyor. Bu tip durumları sözlerle büyütüp, ‘’Eyvah nasıl düştün? Neden kendine dikkat etmiyorsun? Aman yavrum dikkat et’’ gibi tepkileri verip çocuğu iyice kaygılandırmaları, üzerine titremeleri çocuğun kaygı seviyesini yükseltiyor. Aileler çok önemli bir durum olmadığı sürece çocuklarının bazı şeyleri kendileri yaşayıp görmelerine müsaade etmeleri gerekir. Örneğin çocuk düştükten sonra ne olacağını bir görmeli’’ dedi. ÇOCUKLAR KENDİ İRADELERİNE BIRAKILMALI İçine kapanık ve sessiz bir yapıda olan çocukların çok fazla sorun teşkil etmediği takdirde, kişilik özelliği olarak kabul edilmesi gerektiğini söyleyen Psikoterapist Kutlu, ‘’Çocuğu kendi iradesine bırakmak, pasif bir kişilik geliştirmesinin önüne geçen faktörler. Çocuk eğer çok sessiz ve içine kapanıksa bu bir kişilik özelliği de olabilir. Biz zorla onu dışa dönük hale getiremeyiz. Bazı insanlar içe bazı insanlar dışa dönüktür. Biz çocuğumuzu sadece tanımaya çalışmalıyız. Eğer bu pasiflik onun başarısını, akademisini, sosyal yönünü etkiliyorsa müdahale edilmeli. İçe dönük bir çocuğun 2-3 tane arkadaşı vardır. Ama en azından arkadaşı vardır. Dolayısıyla bu fark etmek lazım. Az ama çok samimiyet kurduğu bir arkadaşlığı vardır. Buna bakmak gerekiyor. Bunun dışında mutlu mu ona bakmak lazım. Her şey normal mi onu kontrol etmek lazım’’ diye konuştu. OLAYLARI NORMALLEŞTİRMEK GEREKİYOR Yaşanan olayların çocukların yanında normalleştirilmesi gerektiğini hatırlatan Psikoterapist Kutlu, ‘’Bir de hem kaygı için, hem kişilik özelliği hem de hiperaktivite için biz şöyle diyoruz; Olayları normalleştirmeliyiz. Eğer biz büyütürsek, olayı eyvahlara dökersek ve çocuklar bunu duyarsa, ‘Bende anormal bir şeyler var’’ hissine kapılabilir. İşte o zaman tehlike alarmı öter. Bu çok önemli bir şey. Sorun olsa bile bunları çocuklara yansıtmamamız gerekiyor. Çünkü çocuklar bunları iç alemlerinde çok büyütüyorlar. Onların algıları bizimki gibi değil. Dolayısıyla, çocuk eğer çok hareketliyse ya da çok pasifse biz bunları geliştirebiliriz. Korkmayalım sorun yok ama olabilir böyle şeyler diyeceğiz. Böyle şeyleri başka çocuklar da yaşıyor diyebiliriz. Bu durumlar geçici, aşacağız birlikte, daha sen başlangıçtasın gibi cümlelerle çocuğu rahatlamamız lazım. Çocuğun gevşemesi çok önemli’’ yorumunu yaptı. ÇOK ZEKİ, ÇABUK OKUYACAK ALGISI YANLIŞ Okulların açılması ile birlikte ailelerde, çocuğun okuma ve yazmayı çabuk öğrenmesi için girilen çabanın yanlış olduğunu dile getiren Psikoterapist Kutlu, ‘’Okulda eğitimde, okuma yazmayı öğrenmek, çocuk büyürken konuşmayı çabuk kavraması gibi konular kişilik özelliği olarak bulunur. Bunlar DNA’larda kodlanan özelliklerdir. Dolayısıyla biz kalkıp bu çocukları, ‘’Senin ki niye böyle, benim ki niye böyle’’ şeklinde bir kıyas yaparsak bu çok büyük bir haksızlık olur. Bazı çocuklar çok zeki oldukları halde, hatta bazen çok zeki oldukları için 4-5 yaşlarında konuşuyorlar. Bizim beklentilerimiz, çok zekiyse hemen konuşması lazımın tam tersi olabiliyor. Bu nedenle aileler lütfen acele etmesin. Çabuk konuşmak, iyi konuşmak, hızlı öğrenmek, okuma yazmayı hemen ilk aylarda çözmek, çocuğun ileriki başarısını ve kabiliyetini göstermez. Bunun bir göstergesi değildir. Bunlar zaman içerisinde aşılabilecek durumlardır’’ diyerek hızlı veya geç öğrenmenin bir analiz için yeterli olmadığını savundu. ÇOCUK KÜÇÜKKEN DOKTORA GİDİLEBİLİR Hızlı okuma, çabuk konuşma gibi özelliklerin uzun süre gösterilmediği durumlarda uzmanlara danışılması gerektiğini hatırlatan Psikoterapist Kutlu, ‘’Herkes kişilik özelliklerine göre, ebeveyn genlerini taşıdığı için bu durum olabilir. Bu durum bir sorun değildir. Peki, ne zaman bir sorun olur? Örneğin çok göze çarpıcı bir şekilde zamanı aşan durumlarda geçerlidir. Çocuk 6-7 yaşındadır ve hala konuşamıyordur işte o zaman bir sorun olduğunu anlarsınız. Tabi yine de bir önlem almak açısında çok küçükken doktorlara gidilebilir. Ama bunun panikleyerek yapmamak gerekiyor. Çünkü bu durumlar kişiden kişiye değişen durumlardır. Okumanın da yazmanın da, öğrenmenin de belli bir yaşı yoktur. Aşağı yukarı tahminleri vardır. Sadece bir genetik özelliklere bakmak lazım. acaba ailede kim böyle? İkinci olarak belki zeka düzeyi yüksek çocuklar, çok geç konuşabiliyor. Bunları incelemek lazım. Bunu bir uzmana danışarak halledilebilir. Fakat bunlar korkulacak ciddi sorunlar değildir. Tam tersine aşılabilecek sorunlardır’’ diyerek aileleri telaş yapmamaları konusunda uyardı. OKUMA İÇİN VERİLEN SÜRE 1 YILDIR Son olarak ailelere çocuklarının kendilerini keşfetmesi için, onlara süre tanımaları tavsiyesinde bulunun Psikoterapist Kutlu, ‘’Ailelere tavsiyem sabırla beklemeleridir. Zaten okul süreci 1 yıldır. O 1 yıl içerisinde çocuk er ya da geç okumayı bir şekilde öğrenecek. Fakat ilk haftalarda öğrenmek zorunda değil. 1 yıl zaten çocukların okuma yazma süreci için ayrılan bir vakit. Demek ki yeterli bir vakit. Dediğim gibi bu aylarda ve dönemlerdeki başarıları onların geleceğini etkilemiyor. Gelecekteki potansiyel ve kabiliyetlerini biz henüz fark etmedik. Sabırla bekleyeceğiz ve ilerleyen süreçlerde çocuğumuzu gözlemleyerek sonucu göreceğiz’’ dedi. (Rozita Merve Hamidi)

Editör: TE Bilisim