Hayatı renklere benzetirim ben. Bir siyahı bir beyazı bir de toz pembesi vardır. Beyaz ve toz pembe tarafı iyi hoştur, ama hayat kara yüzünü gösterdi mi o rengin koyuluğu içimize çöker kalır kabus gibi. Halbuki öyle yapmamalı, tüm renkleri harmanlamalı hep iyi gün görmek olmaz yaşamın siyahına, maviliğine de alışmalı. Aynı bir gökkuşağı gibi çıkış noktası hazırlamalı. İnsan ne yaparsa kendi eliyle yapar. Başlangıcını, sonunu, yolunu, gidişini ve hatta tükenişini bile kendi kendine yapar. Boşuna denmez insanın dostu da düşmanı da kendisidir diye. İnsan içinde hangisini daha çok beslerse kazanan o olur. Tercih meselesidir. İnsan biraz da kendi gayretinin eseridir. Aynı bu hikayedeki gibi; ‘’Günün birinde, köyün birinde, adamın eşeği, kör bir kuyuya düşmüş. Nasıl düştüğüne gelince; belki kuyunun ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerinde de toprak vardı, zamanla tahta çürüdü, toprakta yeşeren otları yemek isteyen eşek düştü kuyunun içine. Hayvancık saatlerce acı içinde bağırdı. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet iyi değil. Zavallı eşeği kuyunun dibinde acılar içinde mahzun bakınıyor. Üstelik ayağını da incitmiş. Eşeğini kurtarmak için adamcağız köylülerden yardım istedi. Baktılar ki eşek kurtarılabilecek gibi değil, uğraşmaya değmez dediler. Kuyuyu toprakla örtelim eşek daha fazla acı çekmesin dediler. Küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atmaya başladılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe ayaklarının altına aldı. Köylüler eşeği gömdüklerini sanıyorken attıkları toprak sayesinde eşek her an biraz daha yükseldi ve sonunda kuyunun yukarısına çıkmış oldu. Köylüler şaştı kaldılar. Hayat akarken, zorluklar üzerinize üzerine gelir de ne yapacağınızı bilemezseniz. Kör kuyuya bile düşseniz, üzerinize toprak ta atsalar bütün engellere rağmen bir çıkış yolu bulabilirsiniz. Hayatınızın kararması yerine aydınlığa tekrar kavuşabilirsiniz.’’

Editör: TE Bilisim