Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine yönelik basın açıklaması düzenleyen Ankara Mimarlar Odası Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, 1926 yılında okuma yazma bilmeyen kişilerin şeker fabrikalarında açılan kurslara giderek okuma yazma öğrendiğini belirtti. Bu fabrikalarda dönem dönem meslek edindirme kurslarının da açıldığını söyleyen Candan, “Şeker fabrikaları cumhuriyetin halk üniversiteleridir. 90 yıl önce orada yapılan şeyler bugün bile yapılmıyor. Bu açıdan bakıldığında gittikçe geriye gidiyoruz. Şeker fabrikaları, bizim için sadece bir ekonomik kalkınma modelleri değil, aynı zamanda bir sosyokültürel hamlesinin de mekansal kalkınma karşılığıdır” şeklinde konuştu. “ŞEKER FABRİKALARININ YAPILDIĞI YERLER, KENTE KİMLİĞİNİ VEREN YERLERDİR” Şeker fabrikalarının yapıldığı yerlerin, kente kimliğini veren yerler olduğunu ifade eden Candan, “ Fabrikalar, o kentte hem ekonomik canlandırmayı sağlıyor hem de sosyokültürel alanda katkılar veriyor. Eğitime katkı veriyor. Cumhuriyetle birlikte gündemimize düşen bir kamusal alan olarak da savaştan çıkmış bir ülkeye moral katkısı veriyor. Şeker fabrikalarını bu açıdan değerlendirmeyi önemli buluyoruz. Şeker fabrikaları sadece bir fabrika değil, cumhuriyet ideolojisinin kendisidir. Modernleşme, gerçekten dış dünya ile bağlantı, işçiye verilen değerlerin bir arada gördüğümüz özel yapılardır. Sadece bir üretim fabrikası değil, aslında hepimizin bir arada yaşadığı kültürel sosyal potansiyeli içerisinde barındırıyor” dedi. “ÇOCUKLARIN EĞİTİM SÜREÇLERİ BU FABRİKALARDA HAYATA GEÇİRİLİYOR” Alpullu Şeker Fabrikası üzerinden bir değerlendirme yapan Candan, Alpullu Şeker Fabrikası’nın 1925 yılında devlet desteği ile temeli atılan bir fabrika olduğunu söyledi. Fabrikanın 1926 yılında da hizmete girdiğine değinen Candan, “Yani Cumhuriyet 11 ayda çok önemli bir hamle yapıyor. Bu hamleyi mekandan okumaya çalıştığımızda inanılmaz bir düşünce zenginliği ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Burada mevsimlik işçiler çalışıyor. Mevsimlik işçiler için lojmanlar yapılıyor. Bugün ki idare mevsimlik işçilerin Polatlı’da, Beypazarı’nda mevsimlik işçilerin nasıl barınacağına bir çözüm bulamamışken, 1926 yılında mevsimlik işçiler için lojmanlar tasarlanıyor. Çocukların eğitim süreçleri bu fabrikalarda hayata geçiriliyor. Dolayısıyla fabrikalarda bir taraftan barınma işi yapılırken, diğer taraftan da birlikte yaşam alanları yapılıyor. Birçok yaşam alanının burada birlikte hayata geçirildiğini görüyoruz” diye konuştu. “ŞEKER FABRİKALARI ÜLKENİN DURUMUNA FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI GETİRMİŞTİR” Şeker fabrikalarını, savaştan çıkmış bir ülkenin sosyalleşmesi açısından, eğitim alması açısından önemli bir kimlik mekanları olarak değerlendiren Candan konuşmasına şu şekilde devam etti:  “Fabrikalara gelen işçiler okuma yazma bilmiyorsa, okuma yazma öğreniyor. Ya da o yörenin civarında okuma yazma bilmeyen insanlar bu fabrikalarda açılan kurslarda okuma yazma öğreniyorlardı. Dönem dönem meslek edindirme kursları bile açılıyordu. Yani şeker fabrikaları cumhuriyetin halk üniversiteleridir. İnsanların bugün sosyal ve kültürel alanda bir şeylere ulaşmanın zor olduğu bir dönemde, yaklaşık 100 yıl önce ulaşılıyordu. Şeker fabrikaları ülkenin durumuna farklı bir bakış açısı getirmiştir. Bu açıdan baktığımızda şeker fabrikaları, bizim için bir ekonomik kalkınma modelleri değil, aynı zamanda bir sosyokültürel hamlesinin mekansal kalkınma karşılığıdır.” “TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANCAK CUMHURİYET İLE ÇIĞIR ATLAMIŞTIR” Savaşta çıkmış bir toplumun teknoloji ile tanışması. İkinci sanayi devrimini gerçekten iyi bir şekilde yorumlayan bir dehanın ürünü, yani cumhuriyetin ürünü. Bugün bile gerçekten sanayi devrimi ile yapılan hamlelere baktığınız da bunun bir karşılığı olmadığını görüyorsunuz. Türkiye Cumhuriyeti ancak cumhuriyet ile çığır atlamıştır. Ve bugüne kadar kazandığımız değerler de, 15 yıllık süreçteki üretilen fabrikalar ve üretim araçlarıdır. Sporundan, sanatına ve kültürüne kadar yoksul insanın kamusal bir alanda hizmet alabileceği bir alan yokken 1926 yılında bu alanlar şeker fabrikalarında mevcuttu. Ülkenin nasıl geriye gittiğini buradan okuyabiliriz. “ŞEKER FABRİKALARI CUMHURİYETİN KENDİSİDİR” Bu fabrikalar da halkı, elektriğin olmadığı bir alanda elektrik ile tanıştırıyorsun. Fotoğraflarda da belli oluyor. Şeker fabrikalarının futbol takımları var. Birlikte eğlence alanları bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti devriminin birer simgeleridir bu fabrikalar. Bugün bisiklet yollarından bahsediyoruz. Fakat o dönemde insanlar bisikletlerle evlerine ve işlerine gidiyorlardı. Şeker fabrikalarında bisiklet dağıtılıyor. Kimse bize devrimden bahsetmesin. Var olan devrimi koruyamıyoruz. 2018 yılından geriye gidin,  1926 yılındaki bu fotoğrafı görebilmek için bugün nelerimizi veriyoruz. Böyle baktığımızda şeker fabrikalarının hem yarattığı değerle birlikte hem de yarattığı model ile birlikte cumhuriyetin kendisi olduğu ortada. Bunların bugün özleştirme ile satışa sunuluyor olması, gerçekten cumhuriyet devrimlerine ihanetle eşdeğer bir durum. Bunları bugün bile göremiyoruz. “İLK TİYATRO BURALARDA İZLENDİ” Bence ilk tiyatro 1920’li yıllarda şeker fabrikalarının tiyatro salonlarında izlendi. İlk sinema yine burada izlendi. Böylesi bir değeri ortadan kaldırmak, gerçekten bu ülkenin her şeyine dinamik koymak anlamına geliyor. Ve üstelik bunu da Nisan ayında satışa çıkarıyorsunuz. Bunlar çok simgeseldir. Şeker fabrikalarının kuruluş tarihi 5 Nisan 1925’te, özelleştirme tarihleri ise 3 ile 18 Nisan arası. Bunu bir kere kabul etmeyeceğimizi ifade etmemiz gerekiyor. Alpullu şeker fabrikası, kentsel, doğal ve tarihsel bir sit alanıdır. 1997 yılında tescil edilmiş durumda. İçinde Atatürk’ün Ergene Köşkü var. Yani satmaya çalıştığınız ve özelleştirmeye çalıştığınız değerin ne olduğunu bilmiyorsanız, bu ülkeyi yönetme anlayışınızın da olmadığı çıkıyor ortaya. “DOLAYISIYLA ŞEKER FABRİKALARI CUMHURİYETİN, HALKIN KENDİSİDİR” Cumhuriyet 15 yılda bu ülkeye çığır açmıştır. Yöneticilerimiz 90 yıl önce yapılan şeyleri bırakın tekrar etmek onları elden çıkararak, aslında din temelli bir organizasyon sürecine doğru eviriliyor. Diyanete para dayanmıyor. 2,5 milyarlık bütçe 7 milyar liraya çıkartılıyor. Şeker fabrikalarının zarar ettiği şey ise 70 milyon lira. Bütün bunlara baktığınızda memleketin geleceğini düşünen bir yaklaşım ile karşı karşıya değiliz. Dolayısıyla Şeker fabrikaları cumhuriyetin, halkın kendisidir. Onun satışa çıkarılması da bunların satışa çıkarılmasıdır. Biz şeker fabrikalarına ilişkin bir çalışma yapıyoruz. Buralar bizim açımızdan sadece endüstri mirası değil, bir kültürel miras, bir yaşam tarzıdır. Buraların kültürel peyzaj alanı olarak tanınmasına ve UNESCO’ya taşınmasına yönelik bir çalışma başlatıyoruz. Şeker Fabrikalarını dünya bankası ve İMF direktifleri ile satılmasına bu halk izin vermeyecektir. Anayurt Gazetesi Muhabiri Tamer Arda Erşin’in ‘Atatürk’ün Ergene Köşkü Alpullu Şeker Fabrikasının içinde yer alıyor. Bu fabrikanın satılması bu köşkünde satılması mı demektir’ sorusunu yanıtlayan Candan, fabrikayı satışa çıkaran kişilerin bu konuya da açıklık getirmeleri gerektiğini söyledi.  (Kadir GÜRHAN)  

Editör: TE Bilisim