Mimarlar Odası Ankara Şubesi, düzenlediği basın toplantısında 30 Nisan 2018 tarihi itibariyle TBMM’ye sunulmuş, kamuoyunda imar affı ve imar barışı olarak bilinen yasa tasarısını değerlendirdi. Planlı kentleşmenin yok edildiğine dikkat çeken Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanı Tezcan Karakuş Candan, “Getirilen af, hukuksuzluğun, bilim tanımazlığın kılıfıdır” dedi. “PLANLI KENTLEŞME DEVLET ELİYLE YOK EDİLMEKTEDİR” Candan  yasadaki imar affı ile ilgili beyana göre yapı kayıt sistemi verileceğini, denetimsiz plansız arazi kullanımı yönlendirilemeyen bir kentsel büyüme yaratılmak istendiğini belirterek, şöyle devam etti: “Tasarı ile mülkiyet, yapı grubu ve yapı sınıfı gibi idari ve teknik konuların mal sahibinin beyanına bağlanmaktadır.  Beyana göre idari ve teknik süreçler belirlenemez. İdari ve teknik sistem tasfiye ediliyor, planlı kentleşme devlet eliyle yok edilerek, varlıklarımız   peşkeşe açılıyor. Sistemde hem ruhsatsız hem ruhsat eklerine aykırı yapılanların affedilmesini ve kayda alınmasını getiriyor.  Devletin sistematik ve teknik bir hazırlığı olmadığı ortada. Bütün süreçler, mülkiyet dahil, mal sahibinin beyanına göre şekilleniyor. Denetim yok. Yapı grubu ve yapı sınıfı gibi teknik konuların  mal sahibinin beyanına bağlanması ne demek? Mülkiyet durumu mal sahibinin beyanına bağlı ne demek? Herhangi bir kamusal araziye gidilecek “Buranın mülkiyeti bana ait. Ben burada bir yer çevirmiştim ama hukuksuz yapmıştım. Bu kadar katlı, yapı grubu da şu deyip bunu kayda alın’. Bunu da devlet kabul edecek yasallaştıracak. Getirilen af, hukuksuzluğun, bilim tanımazlığın kılıfıdır. Zaten Türkiye’de adalet diye bir şey yok. Bu afla da  İmar sürecindeki tezahürünü görüyoruz. Adalet yok, eşitlik yok, hukuk yok. Hukuka uygun davranan ve yönetmeliklere kanuna uygun davranarak iş yapmaya çalışanların hepsi cezalandırılıyor.” “İMAR AFFI YILLARCA GECEKONDULAŞMAYLA YAN YANA KULLANILDI” Candan sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde AKP dönemine kadar çıkartılan bütün imar affı evet bir rant ilişkisi üzerinden çıkartıldı ama imar affı yıllarca gecekondulaşmayla yan yana kullanıldı. Devletin çözüm bulamadığı barınma sorununa halkın geliştirdiği yöntemin yasallaşması olarak pompalandı. Şimdi ise  sadece kaçak değil, ruhsat ve eklerine  aykırı iş ve işlemlerin affı ile sermayenin hukuksuzluğuna ortak olunuyor. AKP hükümetiyle neoliberal politikaların ikinci kuşak yapılanmasıyla, kentler de bir sermaye birikimi aracı olarak görüldü. Dolayısıyla bu süre içinde çıkartılan yasalarla iktidarın sürdürülmesi açısından kanunlar araç haline getirildi  ve imar affı da bu sürecin parçası oldu. Özellikle Kentsel Dönüşüm Kanunu ve kentsel yenileme alanlarına baktığınızda bunların hepsi bir nevi imar affı yarattı. Bir taraftan da ekonomiye sermaye birikimi girdisi sağladı. Getirilen imar affıyla da bunun son çivisini çakıldı. Yasada belirtilen ‘kaçak ama ruhsatlı ama ruhsata aykırı işlemlerin yapıldığı’ ibaresiyle direkt sermayenin azgın bir şekilde kentlere saldırmasının bir parçası olarak görüyor. Bu geçmişe baktığımızda gecekondu ve bir barınma sorunu çözme niyetinde olan bir imar affı değil, sermayenin azgınlığının sorununu çözen bir noktaya getirilmiş.” “DEPREM YÖNETMELİĞİ VE SAĞLAM YAPIDAN VAZGEÇİŞİN TASARISI” Tasarı hakkında konuşmaya devam eden Candan, “Tasarının gerekçeleri arasında afet gerekçe olarak ifade edilirken, affa uğrayacak yapıların dayanaklı olup olmadığın konusunda da mal sahibi sorumludur diyor. Madem öyle afet yasasını niye çıkarttınız, riskli yapıyı niye gündeme getirdiniz? Yasa tasarısı bu haliyle çürük yapıları  yasallaştırıyor. Gerisine de ben karışmam diyerek, deprem yönetmeliğini devre dışı bırakıyor. Bu afla birlikte İmar yönetmelikleri, yerel yönetimin yetkileri, bilimsel bilgi birikimi devre dışı bırakılıyor. Planlama süreçlerinde teknik elamanlar, mimarlar, plancılar devre dışı bırakılıyor” diye konuştu. “KAMUSAL ALAN İŞGALİNİN ÖNÜ AÇILIYOR” Af yaklaşımı kentleşmenin katledilmesidir ifadelerini kullanan Candan, “Her afla hukuksuzluk artmış ve rüşvet sistematik bir hal almıştır. Yerel yönetimlerdeki imar uygulamalarında artık hukuka uyulmasını beklemek hayaldir. Af çıkar beklentisi ile kaçak çıkmalar, kat artırımları, kamusal alan işgalleri artacak, yerel yönetimler, hukuksuzluğun baskısı altında yereldeki rant yönetimleri koordinasyonu ile karşı karşıya kalacaklardır. Türkiye’nin her yerinde kentlere ihanet katmerleşecek, sermayenin  azgın şekilde kentlere saldırmasının önü açılarak kişiye  özel rant  yasallaşacaktır.  İstanbul’da, Ankara’da ve ülkenin her yanında en kıymetli varlıklarımızı işgal edenler parayı verip, varlıklarımıza el koyacaklardır” dedi. “BUNLARIN HEPSİ YASA DIŞI” Candan, mülkiyete dair belirlemenin kamusal araziyi işgal edenin beyanatına bağlı olacağını vurgulayarak konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Bu yasa ile önü açılan şey, gücü olanın parası olanın devletin üzerinde bir güçle, devletin malını ele geçirebileceğidir. 31 Aralık 2017 tarihine kadar yapılmış olan hukuksuzluklar, yapanın yanına kar kalıyor. Kent merkezlerindeki, kamusal alanlarda işgal edilen alanlar, büfeler bu af kapsamında değerlendirilecek ya da kamusal alan kaldırımlarımızın işgali kabul edilecek mi? Bunların hepsi yasa dışı. Biz aylardır Bilkent Şehir Hastanesi’nin ruhsatını sorguluyoruz. Bize sürekli topu taca atan cevaplar veriliyor. Biz Bilkent Şehir Hastanesi’nin de ruhsatının olmadığını düşünürsek, önceden inşaatı yapılan sonra nasıl olsa hallederiz denilen davalık alanlarda, imza atmayan bürokratları aşmak içinde bu af değerlendirilecek mi? Bu imar affı değil, hükümetin bugüne kadar göz yumduğu hukuksuzluğun affıdır.” “DARBELER VE İMAR AFLARI” Candan konuşmasına şöyle devam etti: “Tarihsel olarak bakıldığında, imar afları ile otoriter yönetimlerin bağıda ortaya çıkıyor.  Kapsamlı imar afları ve darbeler sonrası bağlantısı oldukça ilginç. 1960 darbesi, 1963 imar affı, 1970 darbesi, 1973 imar affı, 1980 darbesi 1983 imar affı çıkartılmış. Bu tasarı  ülkenin geldiği durum itibariyle ve OHAL süreci, baskın seçim ile sivil darbe sonrasında yapılmış bir imar affı  olarak değerlendirmek mümkün. Bütün bunlar bile ülkenin ne kadar sıkıştığının ve çok şeylere gebe olduğunun göstergesidir.” “MAL SAHİPLERİ BİNANIN CİNSİNİ DEĞİŞTİRECEK” Candan tasarıda ayrıca ‘Ruhsat ekine aykırı olanların iskan alamadıkları noktada yüzde 50 muvafakatleriyle birlikte binanın cinsi değiştirilir’ ibaresinin bulunduğuna da dikkat çekerek, “Siz konut yapmışsınız iskan da almamışsınız. Bu aşamada mal sahiplerinin yüzde 50’si muvafakat verirse o konut hastaneye, postaneye, otele, ticaret merkezine dönüşebilir. Bu planlamanın bütünlüğüne aykırıdır. Teknik bakış açısı devre dışı bırakılıyor. Özellikle bütün bu ekonomik girdileri konutu bir yatırım süreçlerine dönüştürmesinin sonuçlarını da görüyoruz.  Türkiye’de çok fazla ihtiyaçtan fazla konut var. Ekonomik krizin içinde olduğumuz için satışını yapamıyorlar. Bunun ilk elden satışını kolaylaştıracak bir madde koyuyorlar.  Birinci elden satışlarda tapu harçlarının onda birine kadar düşürebileceklerini ifade ederek yapı üretim sürecinin bir ihtiyaçtan değil sermaye birikimi üzerinden yatırım aracı haline geldiğinin göstergesidir” diyerek sözlerini sonlandırdı. “RİSKLER KAMUOYUYLA PAYLAŞILMALI” Mimarlar Odası Ankara Şube Sekreteri Nihal Evirgen ise tasarıyı şu şekilde değerlendirdi: “İmar affı kavramının ortaya çıkışı Türkiye’de yaşanan gecekondulaşma sorunu ile aynı zamana denk düşmektedir. Kırdan kente göçün çok yoğun şekilde yaşanması sonucu kentlerde barınma probleminin çözülmesi için o yıllarda devlet yeterli altyapıyı sağlayamamış ve kişiler kendi konutlarını kendi imkanları doğrultusunda inşa etmişlerdir. Ruhsatsız ve kaçak yapılaşmanın devletin neden olduğu bir boşluk ve böylesine yoğun göç hareketlerinin yaşanması nedeniyle artışı dönem dönem çıkarılan imar afları ile yasallaştırılmaya çalışılmıştır. Fakat bugüne geldiğinizde nüfusun yüzde doksanından fazlasının kentlerde yaşadığı böyle bir dönemde hala imar affından bahsediyor olmak aslında denetimsiz yapılaşma süreçlerinin devlet tarafından tescillenmesi anlamına gelmektedir. Nüfus hareketlerinin stabil hale geldiği ve büyük çoğunluğunun kentlerde yaşadığı bir dönemde 25 milyon konut fazlası nasıl oluşmuştur da yeniden bir imar affına gerek duyulmuştur? Devlet, yapı stokunun oluşma sürecini denetimden geçirmiyor ve kontrol edemiyor demektir. Bu durum, Türkiye’de ekonominin neredeyse bütün üretim mekanizmalarından el çekilip sadece inşaat ve yapı sektörüne bağlanmış olmasının bir sonucudur. Bu nedenle de hazırlanan yeni tasarı, dönemin bu yapı üretim modeli nedeniyle geçmiş tasarılardan farklılaşmak zorundadır. Bu çıkarılan af gecekondulaşma sürecinde olduğu gibi barınma problemi yaşayan vatandaşlar için değil özünde hukuksuz şekilde yapı üreten sermayedarlar için çıkarılmaktadır. Nitekim tasarının gerekçelerine baktığınızda da bunun saklamaya dahi gerek duyulmadan açıkça yazıldığını görmek mümkün. Gerekçede ‘Ekonomik büyümeyi desteklemek üzere ülkemizin cazip bir yatırım merkezi haline getirilmesine hizmet eden çok sayıda düzenleme hayata geçirilmiştir ve bu desteği sürdürmek amacıyla dünyadaki ekonomik ve politik riskler ile yakın coğrafyamızda yaşanan bölgesel olayların vatandaşlarımız üzerindeki etkisini bertaraf etmek ve iş ve yatırım kararlarına daha sıhhatli bir şekilde odaklanmalarına imkan sağlamak için” deniyor. Yani gerekçenizde siz yakın dönemde coğrafyamızda bir savaş öngörüyorsunuz ve şimdiden, yakında Suriye’de savaş çıkabilir, biz nasıl yapalım da ülkemizdeki yatırımcıları kaçırmayalım derdine düşüyorsunuz. Eğer böyle ciddi önlemler alacak kadar önemli bir risk görüyorsanız, bunu yasa taslaklarının içine saklayarak bertaraf etmek yerine öncelikle kamuoyuyla paylaşmalısınız.” (Türkan ÇATAL YILDIZ)

Editör: TE Bilisim