Şimal Kafkas Derneği tarafından Kafkas Sürgünü'nün 154. yıl dönümünde ecdat yad edildi. Eski acıların unutulmaması ve bu acılarda hayatını kaybetmiş atalarını anmak isteyen Kafkaslar bir araya geldi. Açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Sabri Tekir, insanlık tarihinin en büyük sosyal travmasını Kafkas halkının yaşadığını belirtti. Kafkasların yurtlarından sürgün edilişlerinin 154. yıl dönümünde Şimali Kafkas Derneği tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü Konferans Salonunda, "Büyük Kafkas Sürgünü ve Göçler İçerisinde Türkiye'nin Ensar Rolü" konulu konferans düzenlendi. Konferansa Prof. Dr. Sabri Tekir, Prof. Dr. Erol Taymaz, Prof. Dr. Ayla Sevim Erol ve Prof. Dr. Ömer Turan katıldı. Program Abdülkadir Aslan'ın Kur' an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Ardından Kafdağı Bilim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sabri Tekir  açılış konuşmasını yaptı. Prof. Dr. Sabri Tekir, bundan tam 154 yıl yani tam bir buçuk asır önce Kuzey Kafkasya'da asrın dramı yaşandığını hatırlatarak, "Binlerce yıldır Kuzey Kafkasya topraklarında mutlu yaşamış insanlar yani atalarımız yurtlarından koparılıp zorla yurtlarını terk etmek başka diyarlara gitmek başka topraklarda yaşamak zorunda bırakılmış yani sürgüne gönderilmiştir. Bu sürgün milyonlarca insanı malından mülkünden mahrum bırakmış aileleri parçalamış, gemide hastalıklardan yüz binlerce Kafkasyalının hayatını kaybetmesine neden olmuştur" ifadelerini kullandı. "KAFKASLARIN SIĞINABİLECEĞİ EN İYİ YER OSMANLI'YDI" Sabri Tekir, 19.yy'ın dünyada emperyal güçlerin olanca sömürge mücadelelerine sahne olduğuna dikkat çekerek Kafkasların mücadele sonrası yaşadıklarını şu sözlerle anlattı: "Bu mücadele ve sonrasında büyük sarsıntılar geçirildi. Büyük acılar yaşandı. Milyonlarca insanın kanı aktı ve nihayetinde birbiriyle mücadele eden vuruşan imparatorlukların her biri tasfiye edildi ve mazlum milletlerin kanı canı varlığı pahasına yeni bir düzen kuruldu. Kurulan bu yeni dünya düzeninin mağdur, mazlum ve feda edilmiş toplumlarından biri Kafkas halkları yoğunluklu olarak da Batı Kafkasya'nın yerleşik halkı olan Çerkeslerdir. Çarlık Rusya'sı Kafkasya'yı kendisi için stratejik güvenlik bölgesi olarak görüyordu. O nedenle Kafkas Sıra dağları özellikle Karadeniz kıyılarını her ne pahasına olsun boşaltmak istiyordu. Bir yüz yılı aşkın süre devam eden Kafkas savaşı sonrası Çerkesler sürgüne gönderilmek durumunda kaldı. Kuzey Kafkasya halkı müslümandı. Uzun süren hürriyet ve istiklal mücadelesinde yorulmuştu. İnsan ve ekonomik kaynaklarını önemli oranda tükenmişti. Ruslar onları Sibirya yörelerine göndermek istiyordu. Osmanlı Devleti ise bir İslam devletiydi. Daha da ötesi hilafet merkezi yani Dünya Müslümanlarının merkeziydi. Osmanlı Sultanı da Müslümanların halifesiydi. Kafkas Müslümanlarının sığınabileceği güvenlikli yer o günkü şartlar içerisinde sığınabilecekleri en iyi yer Osmanlıydı. Osmanlı hem eskiden beri çeşitli şekillerde bağları tesis ettikleri bir ülkeydi. Osmanlı Devleti  imha tehdidi altındaki Kuzey Kafkasya'nın mazlum ve mağdur halkına elini uzatıyor. Kapılarını açıyor ekmeğini paylaşıyordu. Osmanlı Devleti Mekke'den Medine'ye müheverete giden Peygamber ve arkadaşlarını himaye eden onları barındıran Ensar gibi yani Medine halı gibi yardım elini uzatıyordu. Hilafet merkezi Allahın Ensarı yardımcıları olun emrine uyarak bu Kafkas halkını bağrına basıyordu. Yurtlarından çıkarılmış mallarından mahkum edilmiş Allah'ın yardımını talep eden sadakat sahibi topluma Anadolu'yu daha önce güvenlikli hale getirerek mesken tutmuş Osmanlı toplumu kendileri muhtaç halde olmasına rağmen yine kendilerine tercih ederek bağırlarına basmıştır. Onlar bu davranışlarıyla kendilerini çirkinlikten korunmuşlar mutluluk makamına erişmişlerdir. Tıpkı şimdilerde Türkiye'nin Suriyeli mültecileri bağırana bastığı gibi. Tarihin garip bir cilvesidir ki bu iki millet birbirine muhtaç" "OSMANLI MUHACİRLERİN İSKANINI DİKKATLİ YÜRÜTTÜ" Osmanlı Devleti'nin o dönemde nasıl şartlar altında olduğuna da değinen Kafdağı Bilim Kurulu Başkanı Tekir, şunları söyledi: "Osmanlı Devleti bağımsızlık hareketi ve tüm Avrupa'da meydana gelen değişim, dönüşümü gerçekleştirme gayretine girişmiş bu değişiklikleri zamanında yapmaya yönelmiş siyasi ve askeri istikrarsızlık sürecine girmiştir. İstikrarsızlık sürecinde yapmak zorunda kaldığı savaşlar ekonomisini daha da azaltmış insan kaynaklarını da tüketmişti. İmparatorluk çok geniş topraklara sahipti. Savunmasında büyük güçlüklerle karşılaşıyordu. O nedenle asırlardır Ruslarla yaptıkları savaşlarda üstün muharebe güç ve yeteneği kazanmış şimdiye kadar hiç kuşku duyulmamış bir toplumun desteği son derece önemliydi. Bunun daha da ötesinde Anadolu toprakları boştu. Toprakları yeterince işlenmiyordu. Toprakları işleyecek yeterli insan gücü kalmamıştı. Büyük çoğunluğu konar göçer aşiretten oluşan Anadolu halkını halk haline getirmede katkıda bulunacak Müslüman, gayrimüslim arasındaki nüfus dengesini Müslümanlar lehine daha baskın hale getirecek ordunun asker ihtiyacına katkıda bulunacak böylece Anadolu'ya geri çekilmekte olan Osmanlı Devletini daha güvenlikli şekilde yaşatacak bir katkıya ihtiyaçları da vardı. Nitekim bu bilinçle Osmanlı Devleti muhacirlerin iskanını son derece dikkatli şekilde yürüttü. Başta göçmenlerin mezheplerine bakılmaksızın on sene müddetle vergilerden muaf tuttu. 25 yıllık süreyle de askerlik mükellefiyetine mahkum tutmadı. Hemen çadır verilmesini evlerini devlet tarafından yapılmasını çiftçilik gerekli olan hayvan ve teçhizatın tohumluk ve yemeklik verilmesini sağlamaya çalıştı. Her aileye sürebileceği nafakasını verebileceği zaten işlenmeye muhtaç olan bir toprak verdi. sonunda Kafkas muhacirleriyle Anadolu halkı etle tırnak gibi iki kardeş oldular. Tasada ve kıvançta birlik oldular. Sırt sırta verip Anadolu'nun özgürlüğü refahı mutluluğu için kanlarını akıttılar. Canlarını verdiler." "ALLAH YOLUNDA HİCRET EDENLER İÇİN BOL RIZIK VARDIR" Kafkasların Osmanlı Devleti'nin çöküşünden sonra neler yaşadığına da değinen Tekir, "Milletimiz Osmanlı Devleti'nin çöküşünü takiben bir devlet kurdular. Cenabı hakkın yüce kitabında hicret edenler Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat edenler muhacirleri barındırıp yardım edenler var ya işte onlar birbirlerinin dostu olmuştur buyurduğu gibi ve yine Allah yolunda hicret ve muhacirleri ev bark sahibi yapıp barındırıp yardım edenler var ya işte onlar gerçek mümindir. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır" şeklinde konuştu. "KÜLTÜREL DEERLERİMİZİ GÜÇLÜ TUTMAK ZORUNDAYIZ" Kafkas Sürgünü'nün unutulmaması gerektiğini söyleyen Tekir, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sürgünün yıl dönümünde bunları yad etmek için bir araya geldik. Kuzey Kafkasya halkları olarak  önemli sorumluluğumuz olduğunun bilincinde olmamız lazım. Bilmeliyiz ki tarihin derinliklerinde nice yok olmuş kültürler medeniyetler topluluklar vardır. Onların yalnızca bir kısmını tarih kitaplarından okuruz. Kültürümüze değerlerimize sahip çıktığımız zaman varlığımıza da sahip çıkmış olacağız. Bilinçli sorumluluk sahibi insanlarımız yeni nesli geleceğe Küresel yarışta rekabet gücü yüksek kişiler olarak toplumu insanlığın hizmetine hazırlamak ve sunmak görevini layıkıyla sürdürmelidir. 19. yy. 'da sürgün edilmiş sürgün yemiş insanlık tarihinin en büyük sosyal travmalarını birini yaşamış olan bir toplum olarak hafızamızı kolektif kimliğimizi, kültürel köklerimizi ve değerlerimizi güçlü tutmak zorundayız. Toplumsal hafızamızın kolektif kimliğimizin bilinç temeline çözülmesine yok olmasına müsaade etmemeliyiz. Biz bu topraklarda doyduk. Büyüdük, yetiştik, bu toprakların hamurunda vatan haline gelmesinde atalarımızın da emeklerin, kanları, çabaları canı vardı. Bu topraklarda diaspora ruhuyla değil vatanın asli unsuru olarak yaşayarak bu toprakların gelişmesine, insanların refahı ile her insanımız en büyük zenginliğimiz olan Ensar ruhuyla katkıda bulunmak bizim görevimizdir" (Burcu ŞEN)

Editör: TE Bilisim