Savaşın en başında her iki tarafın askerleri de kendilerinin kazanacağı yönündeki inançlarını koruyor ve mektuplarında bu hislerini ayrıntılı anlatıyorlardı. Bugüne ulaşan Türk askerlerinin mektuplarında bu hisler savaşın ilerleyen aşamalarında da yoğunluğunu koruyordu. Milli Savunma Bakanlığı tarafından yayınlanan ve baskısı tükenen “Cepheden Mektuplar” isimli kitapta, 24 Temmuz 1915’te bir bölük komutanın 4 askeriyle ilgili yazdığı mektupta bu net olarak görülüyor: “Sabah güneşin doğmasıyla birlikte yüzlerce topun soğuk namlusundan müthiş seslerle çıkan mermilere asabiyetle yumruklarını sıkan askerin, düşman üzerine atılmak ve onları toprağa sermek için dört gözle bekletilen ileri hareketin emrini aldı. Gaziler’i takviyeye gidiyorduk. İlderesi, düşmanın yüzlerce mermisinin düştüğü yer olup buradan geçmek biraz tehlikeli ise de düşmandan intikam için bütün bedenleri titreyen askerim, din kardeşlerine yetişmeye mani olan her şeye bir alaka bakışla fırlayarak ileri atıldılar. Yol üzerinde her nasılsa düşman mermisinden ateş alan bir sandık cephane, yolu bütün bütün kapamış, dini, vatanı, milleti için yoldan geçmeye çırpınan bu Türk kalpleri, civardan tedarik ettiği kum torbalarını omuzlayarak yanan sandık üzerine hemen dördü birden atıldı. İki saniye sonra sandık, torbalar altında kalmış ve yolumuza mani olacak müşkülat ortadan kaldırılmıştı. Bu dört askerin cesareti ve fedakârlığı sayesinde İlderesi yolu açıldı. Tam zamanında Gaziler’de bulunan silah arkadaşlarına yetişmek mümkün oldu ise de Ethem Onbaşı ismindeki nefer bu vazifeyi yerine getirirken sol kalçasından şarapnel misketiyle yaralanarak şu sözleri söyledi. ‘Bir senedir kullandığım silahımla hunhar düşmana bir kurşun atmadan hastaneye gidiyorum. Bari benim intikamımı siz alın’ diye ellerime kapandı ve sulu gözlerinden yaşlar akıtarak ayrıldı.” Aslında Türk asker mektuplarının çoğunluğu, babası da Çanakkale’de çarpışan Necati İnceoğlu’nun 2001 yılında Remzi Kitabevi’nden çıkan “Siper Mektupları” isimli kitabında aktardığına göre, genel olarak içe dönük, dış dünyayla ilişkileri sınırlı, anne babaya saygıyla başlayıp, ülke için özveride bulunmanın mutluluğunu belirten, dost ve akrabalara selamla biten mektuplardı. Müttefik askerlerinin mektuplarında ise başarısızlığa kadar neredeyse tüm ayrıntılar veriliyordu. İnceoğlu kitabında, bunun nedenini şöyle açıklıyor: “Türk askerlerinin mektuplarında ve anılarında bu tür sıkıntılara yer verilmemekteydi. Onlar duygusaldı; özellikle acılar, içe atılmak içindi, kişisel dertlerin mektuplarla bile olsa anne-baba ile paylaşılması göreneklerinde yoktu.” Müttefik kuvvetleri, aylar geçmesine rağmen Çanakkale’de çıkarma yapılan bölgelerden çok fazla ilerleyemeyince çekilme gündeme geldi. 7 Aralık 1915’te Suvla ve Anzak bölgelerinin tahliyesi kararlaştırıldı. Savaşın uzaması ve binlerce cana mal olması, askerler arasında da yılgınlığa sebep oluyordu. 4. Müfreze 6. Bölük’ten mektubun sonuna adını yazmayan bir asker, 15 Kasım 1915 tarihli mektubunda şöyle diyordu: “Sevgili Babacığım Bir süreden beri Limni’deki hastanedeydim. Ateş hattına yeni döndüm. Dizanteri yüzünden çok zor günler geçirdim. Şimdi daha iyiyim. Savaşın bitmesini istiyorum. Artık canıma yetti. 1. Tugayın Tekçam mevkiine yaptığı taarruzu okumuşsundur. Ben de o taarruzda yer aldım. Daha fazlasını görmek istemiyorum. Türk siperlerine ulaştığımızda her şeyin ve hepsinin deniz topçu atışıyla paramparça edildiğini, Türklerin orada burada üçerli dörderli üst üste yığıldığını gördüm. Burada bir Connaught Taburu var. Bir haftadır ölüleri gömüyorlar.” Çekilişe, 12 Aralık’ta başlandı. 20 Aralık tarihinde Anafartalar ve Arı Burnu tamamen boşaltıldı. Boşaltma çok gizlilik içinde yürütüldüğü için Osmanlı kuvvetleri geç haber aldı ve çekilen kuvvetlere zayiatı artırıcı müdahalede bulunamadı. Sebdülbahir’in de 8-9 Ocak 1916 gecesi boşaltılmasıyla Çanakkale Savaşı’nı Türkler kazanmış oldu. Birçok kaynakta Çanakkale’de özellikle Türk kayıplarına ilişkin çelişkili rakamlar veriliyor. Osmanlı Genelkurmayı’nın genel kabul gören verilerine göre ise Türk kayıpları 55 bin ölü, 100 bin yaralı, 10 bin kayıp, 21 bin hastalıktan ölüm, 64 bin hasta olmak üzere 250 bin kişi olarak gösteriliyor. İngiliz ve Fransızlar, savaşın başından sonuna kadar Çanakkale’ye 489 bin asker gönderdi. İngilizlerin 43 bin ölü ve kayıp, 72 bin yaralı, 90 bin hasta olmak üzere 205 bin zayiatına Fransızların 47 bin kişilik zayiatı da eklenince Müttefiklerin kayıp sayısı da 252 bin kişiydi. 25 Nisan 1915 tarihi Çanakkale’de savaşan binlerce insanın gördüğü son şafak oldu. Bu savaşta Anafartalar Grup Komutanı olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 1934 yılında Anzak’ların annelerine hitaben şöyle sesleniyordu: “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”  

Editör: TE Bilisim