Bugün, dünya ekonomisini ve piyasalarını, üretim ve tüketim politikalarını belirleyen, yönlendiren birkaç yüz tane özel firmanın – bankanın hakim olduğu dünyada tüketiciler tek tek zayıf durumdadırlar. Tüm dünyada, tabiî ki Türkiye’de de gelir dağılımındaki adaletsizlik ile birlikte işsizlik, yoksulluk giderek artmaktadır. Bunun sonucu olarak, özellikle, işsiz, yoksul ve dar gelirli tüketiciler – emekçiler en temel gereksinimlerine erişememekte ya da gereksinimlerini yeterince karşılayamamaktadırlar. Piyasada satılan, tüketicilerin satın alıp kullandığı bir çok mal ve hizmet tüketicilerin sağlık ve güvenliğine  uygun değildir. Satın alıp kullandıkları, tükettikleri sağlıksız, riskli, tehlikeli ve güvensiz bir çok mal ve hizmet nedeniyle, sağlıkları tehlikeye düşen ve yaşamlarını kaybeden tüketicilere ilişkin bir çok örnek vardır. Piyasada tüketicilere satılan yüzlerce mal ve hizmet için tüketicilerin eksiksiz ve doğru bir şekilde bilgilendirildiğini söyleyemeyiz. Hatta, tam tersine bir çok mal ve hizmette yanlış bilgilendirilmektedirler.  Tüketiciler,  yanıltılmakta, aldatılmakta ve bunun sonucunda da bir çok sorunla karşılaşmakta, zarara uğratılmakta ve mağdur edilmektedirler. Gerek sağlıksız ve güvensiz mal ve hizmetler gerekse doğru olmayan tanıtımlarla tüketiciye sunulan mal ve hizmetler için yeterince denetim ve kontrol yapılmamaktadır. Bunun sonucunda da hem bu mal ve hizmetlerin piyasada varlığının artmasına hem de daha çok tüketicinin çeşitli şekillerde mağduriyetine neden olunmaktadır. Tüketiciler satın aldıkları ayıplı mal ve hizmetler nedeniyle zarara uğratıldıklarında ya da mağdur edildiklerinde satıcı- sağlayıcı, üretici ve  ithalatçı firmalarca yasal olarak zararlarının karşılanması gerekir. Ancak, bir çok firma tüketicinin haklarına saygı göstermemekte ve tüketicinin isteğini yerine getirmemektedir. Firmaların bu olumsuz tavrı karşısında, tüketicilerin yasal olarak haklarını ilgili kamu kurum ve kuruluşlarında arayıp mağduriyetlerini zaman içerisinde gidermiş olsalar bile, bu mağduriyet giderme genellikle maddi olarak gerçekleşmektedir. Ancak, bu durumdaki tüketiciler manevi olarak zarara uğratılmış olmaktadırlar. Dünyada ve Türkiye’de uygulanan üretim ve tüketim politikaları hem çevreye ve doğaya hem de tüketicilere genellikle her yönden doğrudan ve dolaylı olarak zarar vermektedir. Söz konusu bir çok zararın karşılanması da olanaksızdır. Bu durum, mevcut üretim ve tüketim politikalarının çevre, doğa ve tüketiciler açısından sürdürülemez bir noktaya vardığını ortaya koymaktadır. Yukarıda belirtilen sorunların tüketiciler tarafından yaşanmaması, çevrenin ve doğanın daha çok yıkıma ve tahribata uğramaması, firmaların tüketici haklarına uygun mal ve hizmet üretip tüketicilere sunmaları için  tüketiciler örgütlenmek zorundadırlar. Tüketici haklarına uygun yasal düzenlemelerin eksiksiz olarak yapılması, ilgili kamu kuruluşlarının piyasadaki denetimlerini ve gözetimlerini gereği gibi yerine getirmeleri için de tüketiciler örgütlenip, baskı unsuru oluşturmak zorundadır. Yaşadığımız kapitalist - emperyalist düzende tüketici haklarının uygulanabilmesi, tüketici haklarına uygun mal ve hizmet üretiminin sağlanabilmesi tüketiciler örgütlenmeden gerçekleşmez. Ne yazık ki, tüketiciler güçlü bir örgütlenme oluştursalar bile, bu düzende tüketici haklarının tam ve eksiz olarak uygulanabilmesi pek olanaklı değildir. Bilinçli tüketici, tüm bu gerçekleri görerek, anlayarak, özümseyerek, haklarının tam ve eksiz olarak gerçekleşebilmesi için örgütlenendir. Bilinçli  tüketici,  haklarına uygun olarak üretim ve tüketim politikalarının değişmesini, dönüşmesini gerçekleştirebilecek örgütlülüğü sağlayabilen ve bu örgütlülük içinde yer ve görev alandır. Kısaca, bilinçli tüketici örgütlü tüketicidir. Ancak, bu örgütlülük, değişimi ve dönüşümü sağlayabilen bir örgütlülük olmaktan geçer.      

Editör: TE Bilisim