Bir nesil 1912 Balkan Savaşı’ndan başlayarak 1922 yılına kadar 10 yıl aralıksız cepheden cepheye koştu. Birinci Dünya Savaşı’yla ilgili ne zaman bir sohbete tanıklık etsem, film izlesem ya da kitap okusam, aklıma hep Sarıkamış ve Sina-Filistin-Suriye Cephesi gelir… Sarıkamış’ta binlerce vatan evladı, beyaz ölüme yenilmişti. Ancak Sarıkamış faciası Mondros Mütarekesi’ne kadar gizli tutuldu. Haber, anı yazmak mümkün değildi. Bu konuda ilk yayın, faciadan 7 yıl sonra Akşam gazetesinde tefrika edildi. Köprülülü Şerif’in (İlden) gazetede yayımlanan anılarını daha sonra kitap haline getirildi. Osmanlı ordularının Birinci Dünya Savaşı sırasında en ağır yenilgiye uğradığı bir başka cephe ise Sina-Filistin-Suriye Cephesi’dir. İtilaf orduları, Osmanlı ordusunu kovalayarak Adana’dan Anadolu’ya girdi. İşin diğer bir vahim yanı da ‘Çöl Harekâtı’nın tarihsel belgeleri, bozguna uğrayan ordularla birlikte yok oldu. Kimi kayıtlar, düşmanın eline geçti. Kimileri de imha edildi. Bir kısmı da Türklerle birlikte savaşan Alman personel tarafından Almanya’ya götürüldü. Sina-Filistin-Suriye Cephesi bu açıdan arşivi kaybolan savaştır. Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” kitabını okudunuz mu bilmiyorum. Mutlaka okumanızı öneririm. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın durumunu şu cümlelerle belki de en iyi o özetliyor: “İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene: -Benim Ahmed’i gördünüz mü? diyor. Hangi Ahmed’i? Yüz bin Ahmed’in hangisini? Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor: -Bu tarafa gitmişti, diyor. O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdat’a mı? Ahmed’ini buz mu, kum mu, su mu, skorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi? Eğer hepsinden kurtulmuşsa Ahmed’ini görsen ona da soracaksın: -Ahmed’imi gördün mü? Hayır… Hiçbirimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed her şeyi gördü.”