Kurban Bayramın geçirdiğimiz bugünlerde Milattan önce 9. yüzyılda yani 3000 bin yıl önce insanların bir tapınağın duvarına astığı yazıyı anımsatalım istedik. Yazdan kısa bir bölüm aşağıdadır: Gürültü, patırtının ortasında sessizce, sükunetle dolaş, sessizliğin içinde huzur var. Sakın bunu unutma./ Herkesle dost olmaya çalış. /Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun. Bağışla ve unut…/ Ama kimseye teslim olma…/ İçten ol, telaşsız anlat. / Kısa, açık ve net konuş. / Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile onları dinle. Çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır. Yukarıdaki muhteşem öğütlere bir şiirle süsleyelim isterseniz. Can Yücel, “Yaşamak Bayramdır” adlı şiirinde şöyle seslenir: Nefes almak bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan… /Görmenin nasıl bir Bayram olduğunu karanlık öğretir; sevmeninkini yalnızlık… / Sızlamayan her organ, hele de burun direği Bayramdır./ Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp “Çok şükür bugünü de gördük” diyebilmek…/Sevdiklerinle geçen her gün Bayramdır. Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak Bayramdır./ Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek, bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı, kodeste ağır cezayı bitirmek Bayramdır./ En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek Bayramdır./ Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye, saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne Bayramdır. /Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak Bayram… /Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek Bayramdır. /Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller Bayramdır Eski Türk inanışlarında da tıpkı çok Tanrılı veya tek Tanrılı dinlerde görüldüğü gibi inanılanla inanan arasında bağ kuran her şey kutsal kabul edilmiştir. Tören, bayram, yağmur duası, bağ bozumu vb. kutsama günleri insanoğluna bu nimetleri verenin kutsandığı, ondan yararlanan veya medet uman insanın da bunları kutsallaştırdığı günlerdir. Müslümanların Hicretin ikinci yılından itibaren îdü’l-fıtr (Ramazan) ve îdü’l-adhâ (Kurban) adı altında iki bayram kutladıkları bilinmektedir. Müslüman Türklerin de zaman içinde diline yerleşen bayram sözünün aslı Farsça “bayram, sevinç ve eğlence günü” anlamındaki behrem sözüdür. Arapçadaki “bayram” anlamındaki ıyd yerine, Farsça bedhrem’in dilimize geçmiş ve biçim değiştirmiştir. İslâm Ansiklopedisi’nde kelimenin aslının bez(m)râm şeklinde olması gerektiği öne sürülmektedir. Ansiklopedi’de “Bu takdirde bezramın, bezmyiyip içme, konuşup eğlenme meclisi” kelimesinin m sesi düşmüş şekli olan bez ile “hoş ve sevinçli” anlamını taşıyan râm kelimesinin birleştirilmesi sonucu elde edilmiş, “neşeyle konuşup eğlenme yiyip içme meclisi” anlamında bir birleşik isim olduğu kabul edilebilir.” görüşünü savunulmaktadır. İslamiyetten önce Türklerin kutlamalarının çoğunun bayram havasında geçtiği gibi günümüz Türk dünyasında da dinî bayramlar İslam dini kuralları içinde kutlanmaktadır. İslam dininde bayramlar; Arabi aylardan Şevval ayının birinci günü Ramazan bayramı, Zilhicce ayının onuncu günü Kurban bayramıdır. Ramazan bayramı, üç gün, Kurban bayramı ise dört gündür. Müslümanlar bayram günlerine ayrı bir önem verirler. Bayramlar, günahların affedildiği, birlik ve beraberlik duygularının pekiştirildiği, yoksulların ve yetimlerin sevindirildiği, dargınların barıştığı, dost ve akrabanın ziyaret edildiği, temiz ve güzel giysilerin giyildiği günlerin adıdır. Bayramların en gösterişli kutlandığı dönemler, Osmanlı İmparatorlu dönemiydi. Bayramların şatafatlı bir biçimde kutlanmaya başlandığı Fatih Sultan Mehmet döneminde kutlamalar protokol içinde yapılmaktaydı. Osmanlı Dönemindeki bayram alayları, hükümdarların bayram namazı için camiye gidiş ve oradan Saraya dönüşü, Sarayda da devlet büyüklerini kabul ediş törenleri şairlerin “îdıyye” denilen ve tarih düşülen kasideler yazmalarına neden olmuştur. Çocuklarımıza kültürel değerlerimizi aktarmanın en etkili yolu söz konusu değerlerin yaşatılmasıdır. Çocuklar o kültürel değerlerin yaşandığını, yapıldığını, uygulandığını görecekler, örnek alacaklar ve kendileri de uygulayacaklardır. Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı gibi dinî bayramlarımızı geleneklerimize uygun biçimde yaşatmalı ve yaşamalıyız.            

Editör: TE Bilisim