Aralarında eski bakan, milletvekili, yazar, aydın, yönetmen, oyuncu, senarist, gazeteci, demokratik kitle örgütü ve kadın kurumları temsilcilerinin bulunduğu 170’i aşkın isim, Afrin operasyonunun durdurulması, sorunların diyalogla çözülmesi için imzaladıkları mektubu Meclis'teki tüm milletvekillerine e-posta yoluyla gönderdi. 170’i aşkın aydının imzalayarak gönderdikleri mektubun ana temasını ise sulh oluşturuyor. Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı’nın başlamasıyla birlikte ulusal, yerel ve sosyal medyada en çok tartışılan kelimelerin başında savaş ve barış ilk sırayı aldı. Sosyal medya; savaşı onaylayanlar ve savaşı onaylamayanlar (barış isteyenler) diye ikiye ayrıldı. Yazıyı kaleme aldığım sırada bu tartışmalar hala da devam ediyordu. Birçok oyuncu ve sanatçı Türk Silahlı Kuvvetleri üniforması giyerek desteklerini sunarken, bazı sanatçı ve oyuncular da savaşın yıkıcılığına değinerek savaşa hayır dedi. Tabi ki ezici bir çoğunluğu da sessiz kalmayı tercih etti. Savaşın bu ülkede istenip istenmediğini ise bu sessiz çoğunluğun sesi belirliyor. Birçok alanda olduğu gibi sanatçının da sesinin kısık çıktığı bir dönemde ezici çoğunluğun neden sessiz kaldığına da değinmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Harekatın hemen ikinci gününde barış isteyenler hedef haline getirildi. Hatta barış istiyoruz diyen birçok yazar, gazeteci hemen ertesi gün gözaltına alındı. Bu gelişmeler, gözaltı ve tutuklamalara sessiz kalmayı tercih eden kişileri daha da korkuttu. Çünkü barış bildirisine imza atan 1000 tane akademisyenin akıbetini herkes biliyor. Kimi KHK ile işinden atıldı, kimi tutuklanmamak için yurtdışına kaçtı kimi ise istifa etmek zorunda bırakıldı. Tüm bu yaşanan gelişmeler altında birçok ‘Aydın’ın aralarında yer aldığı 170’i aşkın kişi savaş istemediklerini e-posta yoluyla siyaset dünyasına gönderdi. Dönemin ruhuna bakılırsa bu adımı cesur bir adım olarak görüyorum. Çünkü barış istemek suç değil. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve gençler ölmesin demek suç değil, suç olmamalıdır. Barış istemek ne zamandan beri suç oldu? Sokakta, evde, ekran başında herkesin savaş çağrısı yaptığı bir dönemde ‘Aydın’ların sulh çağrısı yapması gerçek bir aydın tavrıdır. Yaşar Kemal ve Vedat Türkali gibi barışsever aydınlar yaşasaydı, her zaman olduğu gibi bu bildirideki yerlerini almış olacaklardı. İkisine de Allah rahmet eylesin diyorum. Bu dönemde onlar gibi aydınlara çok ihtiyaç duyuyoruz. Sonuç olarak savaş kandır, savaş gözyaşıdır, savaş ölümdür, savaş gidip dönmemektir, savaş anne yüreğinin bir ömür boyu yaralı kalmasıdır, savaş çocuğun babasız babanın ise evlatsız kalmasıdır. Babaların çocuklarını gömmediği yarınlar dileğiyle savaşa hayır..  

Editör: TE Bilisim