Şeker-İş Sendikası, Türkiye’nin seçim sürecine girdiği bir dönemde özelleştirme sürecine ilişkin  ‘Şekerin Geleceğinde Çıkış Yolu 2018’ başlıklı sempozyum düzenledi. Ankara Sheraton Otelde düzenlenen sempozyuma Türk-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Ergün Atalay, Şeker-İş Sendikası Başkanı İsa Gök ve siyasi parti yöneticileri katıldı. Sempozyumun açılış konuşmasını Yapan Atalay, “Devlet şekerden elini çekmemeli, devlet bizzat şekerin içinde olmalı." dedi. “NBŞ LOBİSİNİN BAŞINI BİR ABD ŞİRKETİ ÇEKİYOR” Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin 2 aydır ülke gündeminde yer aldığını ama özelleştirmenin durdurulmasına ilişkin bir mesafe alınamadığını belirten Atalay, “Özelleştirmeye karşı her hafta sendikaların katılımıyla illerde, ilçelerde mitingler, sempozyumlar yapmaya devam edeceğiz. Nişasta bazlı şeker (NBŞ) konusunda uzun yıllardır mücadele ediyoruz. NBŞ lobisinin başını bir ABD şirketi çekiyor.  NBŞ’nin zehirli ve sıkıntılı bir ürün olduğunu dünyada herkes biliyor. Avrupa ve gelişmiş ülkeler, bu ürünü kullanmıyor, kullansa da kotası 1'dir, 2'dir. Kısa bir zamana kadar bizim ülkemizde kaçak yollardan 10-15'ler seviyesine çıkan bir limiti vardı. Geçenlerde bir çalışmayla belli bir seviyeye çekildi. Ama arkadan da 20 bin ton NBŞ ithal ediyorlar. Bunu anlamakta zorlanıyoruz." diye konuştu. “ET BALIK'I ALDILAR, 3 GÜN SONRA KAPATTILAR” Şekerin sıradan bir kurum olmadığına dikkat çeken Atalay, şunları söyledi: "Devlet, şekerden elini çekmemeli, devlet bizzat şekerin içinde olmalı. Turhal Şeker'i Kayseri Şeker aldı, bu durum, ne beni ne de buradaki insanları hiç fazla rahatsız etmedi. Neden? O sektörde olan birisi aldı. Ben inşaatçının, maliyecinin, tekstilcinin şekeri almasından rahatsızlık duyuyorum. Çünkü bunlar kar amaçlı alıyorlar, yarın 4 tane fabrikayı çalıştırırlar geri kalanını kapatırlar, Erzincan, Erciş, Ağrı başta olmak üzere bunların tamamını kapatırlar. Et Balık'ı aldılar, 3 gün sonra kapattılar. Şimdi yine aynı zihniyetler var. Bunlar 'sendikaya gerek yok, para bizim' diyor. 'Para bizim, iş yeri bizim' yok. Bu ülke bizim, beraber yaşıyoruz. Bizim fazla bir talebimiz yok." YERLİ VE YERİNDE ÜRETİM MODELİ TALEBİ Atalay’dan sonra konuşma yapan Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı Gök de şeker pancarının, yetiştirildiği bölgeden uzaklaştıkça ekonomik değerini kaybedeceğini vurgulayarak, "Sendika olarak, yerli ve yerinde bir üretim modelinin belirlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Şeker pancarının belli bir bölgenin değil, Türkiye'nin bitkisi olması için sektöre Avrupa Birliği'nde olduğu gibi belli bir geçiş süreci tanımak gerekir. TÜRKŞEKER, 8-10 yıllık bir geçiş ve rehabilitasyon süreciyle rahatlıkla rekabet gücü kazabilecek bir kurumdur. Bu süreç içerisinde idame tamamlama yatırımları, ölçek büyütme, modernizasyon, çeşitlendirme, enerji ve çevre kapsamında dev bir Türk markası yaratmak ülkenin bugün alacağı kararlara bağlıdır” dedi. “AVRUPA BİRLİĞİ BUGÜN DÜNYANIN EN BÜYÜK ŞEKER PANCARI ÜRETİCİSİ” Avrupa Birliği’nin dünya şeker pancarı üretiminin takriben yüzde 50’sini karşılayan bir pazarı yönettiğine değinen Gök, “Avrupa Birliği bugün dünyanın en büyük şeker pancarı üreticisi konumundadır. O halde net bir şekilde şunu söyleyebiliriz; Avrupa birliği şeker piyasasının geçirdiği reform süreci sonrası, nasıl bu denli rekabetçi bir piyasaya sahip olduğunu anlamak, ülkemiz şeker sektörünün geleceğini belirlemek açısından son derece önemlidir. Son 12 yılda, Avrupa birliği piyasa düzenlemelerine baktığımızda görüyoruz ki, bu süreçte AB şeker sektörü, verimliliğini önemli ölçüde artırmıştır. Fabrika başına tahsis edilen kota miktarında yüzde 35 oranında iyileşme; fabrika ortalama ölçeğinde yüzde 15 oranında, hektara şeker verimizde ise yüzde 16 oranında artış kaydetmeyi başarmıştır. Pancar ve şeker fiyatlarının aşamalı olarak düşürülmesi sağlanmış, şeker fiyatları ton başına 635 Euro’lardan 410 Euro’lara kadar düşmüştür” şeklinde konuştu. “ÜRETİCİLER VE ÇALIŞANLAR YÖNETİM VE DENETİM KURULUŞLARINDA ETKİN ROL ALMAKTADIR” ‘Avrupa Birliği sektörün tarım ayağında doğrudan ve dolaylı olarak sosyo-ekonomik tüm olumsuz etkilerin azaltılması için milli servetini, milli enstrümanları ile korumuş, geliştirmiştir’ diyen Gök, “sonuç olarak da, ülkelerinde şeker pancarı tarımı ve şeker sanayisi için sürdürülebilir bir yaşam standardı oluşturmuştur. Avrupa şeker sektörünün yönetim şekline bakıldığında şirket yapılarında sektör paydaşlarının yer aldığı görülmektedir. Üreticiler ve çalışanlar yönetim ve denetim kuruluşlarında etkin rol almaktadır. Örneğin Avrupa Birliği’nde yönetimde etkin bir role sahip denetim 10 üyesi hissedarlar, 10 üyesi çalışanlar tarafından seçilmektedir. Denetim kurulu bütçe, finans ve planlama gibi önemli konularda onay merciidir. Bu yolla çıkar gurupları birbirini kontrol edebilir. Bir mekanizmanın içerisinde faaliyet gösterebilir. Şeker fabrikaları ne Alman bir işadamının tekelindedir ne de Hollandalı bir sermayedarındır. Kısacası, bu mekanizma dışında, kişilerin inisiyatifine bırakılan bir yapılanma ile sektörün yaşama şansı yoktur. Bu nedenle Şeker-İş olarak yerli ve yerinde bir üretim modelinin belirlenmesi gerektiğini savunuyoruz” ifadelerini kullandı. “VERİMLİ PANCAR ÜRETİMİ KONUSUNDA EN İYİ İKLİM KOŞULLARINA SAHİBİZ” Gök konuşmasına şu şekilde devam etti: Türkiye olarak bir yeşil kuşak ülkesiyiz. Yani dünyanın en verimli pancarını Avrupa Birliği’ne dahi kıyasla en uygun iklim koşullarında yetiştirme imkanına sahibiz. Fakat avantajımızı kullanamadığımız, dezavantajlarımızı bertaraf edecek hamlelerde bulunmadığımı söylemek zorundayım. Ülkemizde tarım ayağında; arge yatırımlarının, arazi toplulaştırılmasının yapılması, tarımsal girdilerde dışa bağımlılığın azaltılması, gerekli teşvik ve desteklerin verilmesi; sanayi ayağında ise, yenileme, modernizasyon ve entegrasyon yatırımlarının yapılması, son derece elzemdir. Şeker pancarının ülkemizde belirli bir bölgenin değil, Türkiye’nin bitkisi olmasını istiyorsak, bu sektörde Avrupa Birliği’nde olduğu gibi belli bir geçiş süreci tanımak gerektiği muhakkaktır. Kaldı ki TÜRKŞEKER, 8-10 yıllık bir geçiş ve rehabilitasyon süreciyle rahatlıkla rekabet gücü kazanabilecek bir kurumdur. Bu süreç içersinde yapılacak idame tamamlama yatırımları, ölçek büyütme, modernizasyon,çeşitlendirme, enerji ve çevre kapsamında dev bir Türk markası yaratmak ülkemizin bugün alacağı kararlara bağlıdır.” “MİLLİ YÖNETİM MODELİ REFERANS ALINMALI” Gök, “Şekerin geleceğinde çıkış yolunun tüm dünyada tescil edilmiş milli yönetim modelini referans almaktan geçtiğini ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Üreticilerin ve çalışanların yönetime dahil edilmesiyle, sermayenin tabana yayılması mümkün kılınacak, sistemin içinde yer alan tüm paydaşların elini taşın altına koyması sağlanacaktır. Sorumluluk, sosyo-ekonomik adalet mekanizmasıyla dağıtılmış olacaktır. Diğer önemli husus ise yerli C şekerinin yani ihraç şekerinin bu ülke topraklarında tüm paydaşlara sorumluk verilerek mutlaka üretilmesi gerektiğidir. Bilindiği üzere, imalatçı ve ihracatçı taleplerinin neredeyse tamamı öteden beri ‘Türkşeker’ tarafından karşılanmaktadır. Kamu fabrikalarının yapılandırılması konusunda yaşanan gecikme, 2015 yılından itibaren başlayan dahilde işleme rejimi kapsamında ülkemizi ithalata mahkum bırakmıştır. Bu kapsamda geçen pazarlama döneminde, 250 bin tonluk ithalat yapılmıştır. Kısacası çok yazık ki çiftçimize TL olarak vermediğimiz desteği, yabancı ülkelerin çiftçilerine dolar olarak veriyor durumdayız” dedi. (Kadir GÜRHAN)

Editör: TE Bilisim