Türkiye toprakları birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış, birçok milleti barındırmıştır. Bunu yaparken de birçok kültürel etkileşimden de geçmiştir. Kültürel tarihimize ait birçok gelenek bulunuyor ve hala bu gelenekler devam ettirilmeye çalışılıyor. Özellikle ata sporu olarak nitelendirilen birçok şeyden bahsetme mümkün. Yağlı güreş, avcılık, atlı binicilik, okçuluk, atlı okçuluk, cirit derken bu liste uzar gider… Ben bugün sizlere ata sporumuz olan ciritten bahsetmek istiyorum biraz. İnternetten cirit üzerine bir şeyler okudum ve önemli ata sporlarımızdan olan cirite ilişkin öğrendiklerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum. Öncelikle cirit, Türklerin varlık gösterdikleri her yerde ve her dönemde uyguladıkları bir spor oyunu olarak tarif ediliyor. “Eski Yunanlı yazar Ksenephon, cirit oyununa benzeyen, mızraklı bir süvari oyununu kendi toplumuna önermekte ise de ilk kez Orta Asya Türkleri tarafından oynanmıştır. Hatta ciridin dinsel bir kökeni olduğu da kabul edilmektedir” diye ifadeler de geçiyor. Sonrasında cirite ilişkin anlatım şu şekilde devam ediyor: “Cirit, Türkler tarafından Orta Asya bozkırlarından Anadolu’ya taşındı ve burada da çok benimsendi. O dönemlerde bir binicilik oyunu olmasının yanı sıra biniciler için sağladığı bedensel ve askeri eğitimle birlikte savaş öncesi atları formda tutmak ve eğitmek amacıyla oynanmaktaydı. Türkler ciritten büyük zevk alırlar ve sık sık cirit yarışmaları düzenlerlerdi. Zamanla düğünlerde, özel günlerde, bayramlarda ve tüm öteki eğlencelerde cirit oynamak bir gelenek hâline geldi. Genellikle sonbaharda, harman kalktıktan sonra yapılan düğünler, cirit oyunu ve ciritte koşacak atlar için uygun bir zaman olarak kabul edilirdi. Soğuk kış günlerinde, atlar dinlenmeye alınır, formlarını kaybetmemeleri için ara sıra ava çıkartılırlardı. ilkbahar geldiğinde ise atlar yavaş yavaş açılır, önceleri kısa, daha sonra uzun mesafeli koşular ve çeşitli hareketler yaptırılarak cirit oyununa hazırlanırdı. Bu ara vermeksizin yapılan çalışmalar ve yorgunluklar cirit oyunu için mükemmel bir hazırlıktı. Cirit oynayacak oyuncuların da çok iyi yetiştirilmesine özen gösterilirdi. Cirit oynanacak olan yer ve zaman önceden belirlenirdi. Kentin ya da kasabanın sokaklarında çığırtkanlar dolaşarak bir yandan davul çalar, bir yandan da; “Atına güvenen, oyununa kıvanan, önümüzdeki cuma günü (…) yere buyursun! Deeeeee!” diye bağırırlardı. Cirit oyunlarının başlayacağı, bir hafta kadar süre ile yöre halkına bu şekilde duyurulurdu. Duyuru üzerine cirit oyununa katılmak isteyenler ahırlarındaki cirit atlarını tımar ederek, kısa koşularla başlayan ve küçük alanlarda çeviklik çalışmaları ile devam eden ön hazırlıklarını yapmaya başlarlardı. Bu dönem hem biniciler, hem de atlar için heyecanlı bir hazırlık dönemiydi. Hatta çığırtkanın ve davulun sesini duyan tecrübeli cirit atlarının yerinde duramayarak kişnedikleri, eşindikleri ve şaha kalktıkları gözlenirdi.” Cirite ilişkin temelde anlatılabilecekler bunlar. Başlangıç tarihi neredeyse bilinmeyecek kadar eski olan bir ata sporumuz. Şimdi ne kadar önem veriliyor bilmiyorum. Konuyla ilgili bildiğim her sene Kars’ta bununla ilgili festivalin düzenleniyor olması. Yeterli mi? Değil bence. Daha da önem verilerek ülkenin her yerine ciriti götürüp tanıtımını yapabiliriz. Değerlerimizi koruduğumuz sürece dünyada değerimiz artacaktır…  

Editör: TE Bilisim