Geçen hafta Ankara kitapçılarını gezerken raflarda yeni çıkmış bir kitap dikkatimi çekti. Kitabı aldım, arka kapağından itibaren hemen oracıkta okumaya başladım. Sonra iç sayfalara geçtim. Eğer kendimi durdurmak için mücadele etmeseydim, satın almama gerek kalmadan kitabı oracıkta bitirecektim. Hangi kitap mı? Selçuk Küpçük’ün “Aşk ve Teselli” isimli kitabı… Günümüz edebiyatı ve sanatını temsil eden birçok dergide müzik yazılarını okuduğumuz Selçuk Küpçük, Aşk ve Teselli isimli kitabında, disiplinlerarası yaklaşımıyla ele aldığı meseleleri çoğaltıp ilgilisine yeni okuma biçimleri sunuyor. Türk modernleşmesinin ortaya çıkardığı arızi durumları müzik hareketleri ve isimler üzerinden çözümlemeye çalışan kitap, Neşet Ertaş’tan Orhan Gencebay’a, Cem Karaca’dan Sezen Aksu’ya, Bülent Ortaçgil’den Ahmet Kaya’ya, Erkan Oğur’dan Cengiz Kurtoğlu’na, Bergen’den Gündoğar’a kadar ses evrenimizin estetik haritasında farklı adreslere ulaşarak Türkiye’nin geçirdiği dönüşümlerin öyküsünü anlatıyor bir bakıma. Bu öykü kimi zaman sosyolojinin hareketliliği ile senkronik ilişki kurup, geleneğe ait belleği sazının tellerinde saklayan âşık’ın/ozan’ın kente taşınmasına kimi zaman da etnik kimlik arayışlarıyla beraber müziğin Karadeniz vadilerinde kendisine yol bulma macerasına uzanıyor. Yine kimi zaman adeta ülkesinin yorgun tarihine şarkı söyler gibi duygulu mizacının bütün kıvrımlarını tamburunun perdelerinde gezdiren Cemil Bey’e ve kimi zaman da Anadolu insanının türkülerini derleyip kaybolmasını engelleyen Kütahyalı rahip Gomidas’ın memleketini susarak hüzünlü terk edişine, Orta Asya avazlarının Türkiye’deki tarihsel geçmişine yol alıyor. Büyük ve huzur verici şarkıları anlatan Aşk ve Teselli’yi okuduğunuz vakit siz de Neşet Ertaş ile Portekiz’in Fado müziğini modern zamanlara taşıyan Madredeus’un aynı aşkla yanıp, azdan çok anlayabilmenin görkemli sessizliğinde teselli bulduklarını göreceksiniz. Ancak açık söyleyeyim, bunlar arasında benim en sevdiğim ise Kütahyalı rahip Gomidas’ın hikâyesiydi. Onun hikâyesi sadece bir müzik yolculuğu değil. Anadolu’nun da hüzünlü, acı dolu tarihi. Onun yaşadıklarını ve müzik macerasını okurken boğazım düğümlendi. Şimdi bu satırları yazarken düğümlendiği gibi… Yoksa siz hâlâ okumadınız mı?