Geçenlerde elime bir kitap geçti. Ancak kapağı, baskı yılı gibi bilgilerin olduğu sayfalar koparılmıştı. Önsöz’de arkeolog N. Can Gülekli’nin imzası olan bu kitap, 180 sayfa civarında fotoğraf ve belgelerle Ankara’yı anlatan bir kitaptı. Sayfalarını merakla çevirmeye başladım. 1791’de İstanbul Kadısı, Galata ve Eyüp Kadıları ile Yeniçeri Ağası ve Derzibayı’na yazılan İstanbul kadınlarının Ankara şalından (Engüri şalisi) ferace giymeleri hakkında enteresan bir ferman buldum. Şimdi, Osmanlı Çağı’nda Ankara nasılmış kitaptan takip edelim: “(…) Timur’un çekilmesinden sonra Anadolu’da süregelen karışıklık yüzünden şehir, birkaç kere sahip değiştirdi. 1411’de Mehmet Çelebi kaleyi Yakup Bey’den aldı. İmparatorluk genişleyince Ankara, sınırlardan uzak kaldı. Bununla beraber bir müddet Anadolu Beylerbeyliği merkezi oldu. 16. yüzyılda Karaman, Konya, Akşehir, Karahisar, Kalecik, Sivrihisar Ermenilerinin padişah tarafından seçilen başkanları Ankara’da oturuyordu. 16. ve 17. yüzyılda Ankara yöresinin Celâlî eşkıyaları tarafından durmadan baskınlara uğradığını görüyoruz. Bu çağa ait şer’î sicillerdeki fermanların yüzde ellisi bu çevrede yol kesen, şehir basan eşkıyaların vurulmasını emretmektedir. 1607 tarihli bir fermandan, Ankara halkının eşkıya korkusundan şehrin dışında bir sur yapmak için izin istediklerini anlıyoruz. Ankara’da, kalenin koruyucuları olan sipahiler adına da eşkıyalık yaptırıldığı yazılıyor. Gösterilen sebep şudur: Ankara ve çevresi erkekleri sınır boylarına savaşa çağırılmıştır. Şehirler ve köyler sahipsiz kalınca eşkıyalık ve zulüm artmıştır. Celâlilerin en ünlüsü Kalenderoğlu Mehmet Paşa’dır. Ankara’yı ele geçiren bu eşkıya, buralarda düzenli bir ordu kurmuştu. Bastırılması için önce üzerine Serdar İbrahim Paşa gönderildi. Kalenderoğlu’nu yenmek ancak Kuyucu Murat Paşa’ya nasip oldu. Bununla birlikte küçük büyük yolsuzluklar devam etmekte idi. Çevredeki eşkıyalardan halkı korumak için sur kapıları sayıca azaltılmış, burçlar ve duvarlar onarılmıştır. Bu iç güvensizliğin, imparatorluğun komşu devletleri titrettiği çağlarda artması tipik bir olaydır. İmparatorluğun gerileme devrinde ve Sultan II. Mahmut zamanında ayaklanarak Mısır’da bir devlet kuran Mehmet ali Paşa orduları Ankara’yı ele geçirdiler (1833). Aynı yıl, surların bir kısmını onarttılar. Ankara, imparatorluğun gerileme çağında Orta Anadolu’nun diğer şehirleri gibi en kara günlerini yaşadı. Öteden beri Ankara halkının başlıca geçim kaynağı tiftik keçisi ve deri idi. Tiftikten elde edilen kumaş (sof) yalnız Türkiye’de değil Batı Avrupa’da dahi ün almıştı. Son yıllarda ele geçen bazı Hristiyan mezar taşlarından Hollanda’dan ve İngiltere’den tiftik ticareti yapmak üzere tüccarların 16. ve 17. yüzyıllarda buralara kadar geldikleri anlaşılmıştır. Ankara o zamanlar, civar şehir ve kasabalarda işlenen sof ve derilerin (Eminlik) merkeziydi. Hazırlanmış olan bu türlü eşya Ankara’da damgalanır ve vergi alınırdı. Hristiyanlar ve Müslümanlar, bağ işleriyle de uğraşırlardı. Hristiyanların şarap yapma ve satma işlerinin düzenlenmesi için zaman zaman fermanlar gönderildiği, Ankara’daki şer’i sicillerden öğrenilmektedir. Aynı kaynaktan öğrendiğimize göre, Ankara şehri, Karaman, Konya, Akşehir, Karahisar, Kalecik ve çevresi Ermenilerinin “Merhas”lık merkezi idi. Padişah tarafından tayin edilen bu başkan, Ermenilerin din ve dünya işlerini düzenler, Türklerden himaye görürdü. 1522 tarihli nüfus sayımına göre Ankara’da 2000’den fazla ev vardı.”

Editör: TE Bilisim