Mustafa Kemal’in Sivas’tan Kayseri yoluyla Ankara’ya gelişi olan 27 Aralık 1919’dan itibaren “Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi (idare merkezi) Ankara’dır” ancak resmi olarak başkent ilan edilmesi öyle kolay olmadı. Başkentin Ankara mı, başka bir il mi yoksa yeniden İstanbul (payitaht) olması hususu birkaç yıl Meclis’te, basında ve sokakta yoğun tartışıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta anlattıkları aslında bu işin kolay olmadığının ipuçlarını veriyordu: “Bilindiği üzere, başkentin İstanbul olarak kalacağı veya Ankara olacağı konusunda öteden beri içeride ve dışarıda kararsızlıklar görülüyor, basında demeçlere ve tartışmalara rastlanıyordu. Bu arada İstanbul'un yeni mebuslarından bazıları, Refet Paşa başta olmak üzere, İstanbul'un hükûmet merkezi olarak kalması gereğini bazı örneklere dayanarak ispat etmeye çalışıyorlardı.” *** Başkentin neresi olacağını hükümet ilk kez 28 Kasım 1920 tarihinde ele aldı. Bir kararname hazırlandı ve bir başkent komisyonunun kurulmasına karar verildi. İlk iş olarak, Erkan-ı Harbiye Umumiye Riyaseti, İktisat ve Sağlık Vekâletlerine bu konuda hazırlık yapmaları istendi. İkinci iş olarak, fikir ve ihtisas sahibi kimselerden mürekkep bir komisyon teşkili ile bu daire dahilinde inceleme gezileri yaptırarak merkez olmak üzere kabul edilecek şehir yerinin tespiti ve ondan sonra bu komisyonun görevleri sıralandı: 1- Tasavvur edilen merkezin mümkünse deniz kıyısına, seyrüseferi kaabil bir şehir ile bağlı olmasına, 2- Üzerinde durulan merkezin, memleketin dört tarafına demiryolu bağlılığı imkânı bulunmasına, 3- Elektrik istihsal edilebilecek tabiî veya sunî şelalelere yakın olmasına, 4- Mümkün olduğu kadar kömür madeni çevresinde olmasına, 5- Ormanlık bir sahaya yakın bulunmasına, 6- Genel ihtiyaçları karşılayabilecek sulara malik bulunmasına, 7- Yerin, hava ve suyunun her bakımdan sıhhate elverişli ve güzel olmasına, 8- Büyükşehir kurulmasına elverişli topraklara ve malzeme tedariki mümkün olmasına, 9- Medeni bir şehir için bunlardan başka lüzumu görülecek hususların keza lüzum ve vücuduna dikkat edilmesine, İşbu şartların hepsinin var olmadığı takdirde çoğunluğu kendinde toplayan yerin seçilmesine… Komisyon yeri belirledikten sonra hükümet dairelerini bu merkezde tahsis etmek hususuna dikkat etmeleri de belirtildi. Üçüncü iş olarak, 31 Ocak 1921’de komisyona katılmak üzere Meclis’ten üç milletvekili gönderilmesi rica olundu. Meclis, hükümetin teklifi sonrası yoğun tartışmalara sahne oldu. Maliye Vekili Ferit (Tek) Bey, hükümetin bu konuda ne düşündüğünü izah edip bir an evvel karar verilmesini istemesine rağmen tartışmalar daha da arttı. Şimdi bu tartışmaları Yakın Tarihimiz (cilt 3, s. 196-200) dergisinden okuyalım: “Kırşehir Mebusu Basri Bey: -  Başka iş kalmadı mı? Maliye Vekili Ferit Bey: - Başka işler de görüyoruz. Bunu da önemli saydık. Yüksek heyetiniz de bunu tasvip buyurduğu takdirde azalarınızdan birkaç kişinin bunu yapacak olan heyete ilavesini istiyoruz, diye işin olup bittiğini ifade eder gibi oluşuna rağmen itirazlar birbirini takip ediyordu. Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey: - Hükümet, bizden üç kişi istiyor. Fakat evvela bu işe lüzum var mı, yok mu? Onu konuşalım!.. Isparta Mebusu Hasan Hüsnü Bey: - Bugün düşmanla çarpışıyoruz. Bu durumda İstanbul’u bütün bütün mü unutuyoruz? İnşallah Fatih nasıl fethetti ise biz de öyle fetheder, eskisi gibi yine İstanbul’da oturur, orada hüküm süreriz. Biraz bekleyelim. Böyle şeylere lüzum yok!.. Konya Mebusu Vehbi Hoca: - Henüz ne olacağımız malum değilken her işimiz bitmiş, paralarımız da artmış gibi, hem de önümüzdeki baharda yeni bir hükümet merkezi kurmaya kalkmak akıl kârı değildir. Bu hâyalattır efendiler. Hükümet merkezi ne ile kurulur? Hem şimdi buna ne lüzum var? Hülya peşinde koşmayalım? Yok, fabrikaları filan daha emin bir yere nakletmek meselesi ise o başka, o olur, mümkündür. Onu kabul ederiz ama işte o kadar!..   Yarın kaldığımız devam edeceğiz…  

Editör: TE Bilisim