Çocuklara karşı cinsel saldırı, taciz ve tecavüz davalarında 2008'den 2013'e kadar yüzde 400 artış oldu. 2002 yılından bu yana çocuklara karşı işlenen cinsel istismar suçları 4 kat arttı. 2013 ceza istatistiklerine göre, çocukların cinsel bütünlüğüne karşı en az 19 bin 757 suç davası açıldı. Bu, cinsel saldırı suçlarının yüzde 46'sını oluşturuyor. Bunlardan 14 bin 417'si, mahkumiyet alırken bu da toplam mahkumiyetlerin yüzde 61'ini oluşturuyor. Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı Erdem Akyüz, “Bu gördüklerimiz ve bildiklerimiz emin olun sadece istismar olaylarının 10’da birini yansıtıyor. İnsanlar teşhir edilmemek için bu tür olayları saklama gereksinimi duyuyorlar” dedi. Hukukun Egemenliği Derneği Genel Başkanı Erdem Akyüz, cinsel istismar olaylarında hukuki olarak yaşanan sıkıntıları anlattı. Cinsel istismar olaylarıyla karşılaşılan en büyük sıkıntının mağdurların, ‘Teşhir’ olmak istemediği için şikayetçi olmaması olduğunu vurgulayan Akyüz, “ Cinsel istismar olaylarında bilgi almak için gelen kişilere ‘Suç duyurusunda bulunmak gerekiyor’ dediğimizde, aldığımız cevap ‘Düşünelim’ oluyor. Burada aileler, çocuklarının, kendilerinin teşhir olmasından korkuyorlar ve çekiniyorlar. Çocuğunun, kendisinin adının kötüye çıkacağını, çevresinde başka bir gözle bakılacağı endişesi taşıyorlar ve birçoğu bu yüzden dava açmıyorlar” dedi. Cinsel istismar olaylarının önlenmesi ve hukuki boyut kazanması için bu tür kaygıların aşılması amacıyla çalışmalar yapılması gerektiğini savunan Akyüz, “Adalete, yargıya başvurulduğunda çocuklarınıza, size bir zarar gelmeyecek güvencesini vermemiz gerekiyor. Hukuki olarak dava açılan ya da medyaya yansıyan istismar olayları bizim bildiğimizin sadece 10’da birini yansıyor” diye konuştu. ZOR KABUL EDİYORUZ Cinsel saldırıların toplumda çok zor kabul edildiğini ifade eden Akyüz, “Toplumun bir kısmı tarafından bir çocuğu kucağına almak, okşamak, öpmek cinsel saldırı olarak görülmezken, bir kesim tarafından cinsel istismar olarak görülüyor. Bazı hareketler, sevgi göstergesinin tezahürü olarak görülüyor. Bir kesimde cinsel istismar sayılan şeyler, bir kesim tarafından cinsel istismar olarak kabul edilmiyor. Toplumun normal bir anlayışı, değer yargısı olarak kabul ediliyor. Birde olayın bu boyutu var” diyerek cinsel istismarda farklı bir boyuta dikkat çekti. İDAM, KİMYASAL HADIM ÇÖZÜM DEĞİLDİR Cinsel istismar olaylarından sonra tartışmaya açılan ‘Kimyasal hadım’ konusunda da açıklamada bulunan Akyüz, “Ülkemizde ve dünyada bu tür tartışmalar yürütülüyor. Cinsel saldırı, taciz olayını yapan kişi bu olayı yapması için cinsel kudretinin olması şart değildir. Cinsel kudreti olmayan kişilerde vücudunun başka organları ile bu istismar olayını gerçekleştirebiliyor. Kaldı ki sözlü taciz dediğimiz bir olay da var. Onu nasıl engelleyecekler?” dedi. Eski İtalya Başbakanı Berlusconi’nin olayını hatırlatan Akyüz, “Berlusconi, günün belirli saatlerinde kamu yararına çalıştırıldı. Hadım etme konusu tartışılacağına, cezalar nasıl bireyselleştirileceği tartışılmalıdır. İlla kişiyi cezaevine atmak, kimyasal tedavi uygulamak veya idam etmek gerekmiyor. Bu tür yöntemler hiçbir zaman önleyici olmadı. Suudi Arabistan’da cezalar oldukça radikal olmasına rağmen taciz, tecavüz olayları yaşanmaya devam ediyor. Bu tür yöntemler kesim çözüm ya da caydırıcı değildir. İnsanları, toplumu eğitmek gerekiyor, bilinçlendirmek gerekiyor” dedi. ADLİ TIP KURUMUNDA SORUN VAR Cinsel istismar olaylarında ruh sağlığına ilişkin olarak verilen adli tıp raporlarında ki çelişkili durumlara dikkat çeken Akyüz, “Mahkemelere genel olarak rapor almak için mağdurları adli tıp kurumuna gönderiyor. Adli tıp kurumunun verdiği rapora, itiraz edildiğinde tekrardan bir rapor isteniliyor. Adli tıp kurumunun ilk verdiği raporda ‘Ruh sağlığı bozulmuştur’ derken ikinci raporda ‘Ruh sağlığı bozulmamıştır’ denilebiliyor. Bu tür olaylara sıkça rastlıyoruz” şeklinde konuştu. Akyüz, “Adli tıp raporlarına itiraz edildiğinde, bu rapor Adli Tıp Genel Kuruluna gidiyor. Bütün itiraz edilen raporlar karara bağlanması için adli tıp kurulana gidildiği için çok yoğun bir başvuru oluyor. Adli tıpa giden dosyalara 1 yıldan önce gelmiyor. Adli Tıp Kuruluna gitti zaman 1,5 yıldan önce dönmüyor. Cinsel istismara uğrayan mağdur tekrardan muayene edilmek için çağrılıyor. Eğer istismara uğrayan çocuk ise hiç bir şey hatırlamadığı durumlarda oluyor” dedi. YAPTIRIM UYGULANMALI Meslek hayatında 50 yılı geride bıraktığını söyleyen Akyüz, adli tıp kurumunun işleyişinde sorun olduğunu söyledi. Adli tıp kurumunun işlevsel hale getirip, şube ve personel sayısının arttırılması gerektiğini savunan Akyüz, adli tıp kurumu uzmanları tarafından verilen raporlar arasında ki farklılıklar içinde yaptırım yapılması gerektiğini savundu. Kamu görevlileri bir hata, yanlış yaptıklarında bir takım yaptırımlarla karşılaştıklarını belirten Akyüz, “İlk raporla ile son verilen rapor arasında bir farklılık varsa; heyet o iki raporu veren kişileri bir nevi sorguya tutup, hangi raporda sakatlık varsa onu belirlemeli. Ona göre bir yaptırım yapmalıdır. Devlet memuru bir hata yaptığında bir takım idari yaptırımları oluyor. Adli tıp kurumunda böyle bir yaptırım söz konusu olmuyor” dedi. KURUMLAR ARASI İLETİŞİMSİZLİK VAR Cinsel istismarı önleme dernekleri ve mağdurlara yönelik Ankara Barosu tarafından bir takım çalışmaların yapıldığın anlatan Akyüz, “Bunlar genelde panel düzenleme şeklinde oluyor. Panelde katılımcıları bilgilendirilmek, sorunları anlatmak, çözüm alanlarını göstermek biçiminde gerçekleşiyor. Fakat cinsel istismar olaylarına karşı mücadele eden kamu kurumları, STK’lar ve barolar arasında iletişim kopukluğu var. Hatta iletişim yok denilebilecek düzeyde. Her kurum kendi çizgisinde çalışmalarını yürütüyor. Bu çalışmaları koordine edecek bir koordinasyon merkezine ihtiyaç vardır. Kurumlar arası iletişimi sağlayacak, bir koordinasyon merkezinin kurulması gerekiyor” ifadelerini kullandı. (İrfan BAŞCUHADAR / Mehmet Ali AKKUM)

Editör: TE Bilisim