Polis Radyosu’nda yıllarca spikerlik yapan ve oradan emekli olan, aynı zamanda tiyatroyla da ilgilenen Yusuf Aksongür gazetemizin sorularını yanıtladı. Ankara’da tiyatro oyunları için izleyici ve salon bulmakta sıkıntı çektiklerini belirten Aksongür, “Bu sıralar salonlar kapatılıyor ve biz neredeyse oyunlarımızı sergileyecek salon bulamaz duruma geldik. Yani Ankara’da oyun sergileyebileceğimiz salon yok. Özel salonlar var, fakat onlar da fahiş fiyatlarda” ifadelerini kullandı. “TİYATROYU SEVEREK YAPIYORUM” Konuşmaya kendini tanıtarak başlayan Aksongür, “Eskişehirliyim ama uzun yıllardır Ankara’da yaşıyorum. İstanbul Belediye Konservatuvarında tiyatro eğitimi aldıktan sonra Türkiye Polis Radyosu’nun açmış olduğu spikerlik sınavlarına girerek Polis Radyosu’nda spikerlik yapmaya başladım ve oradan emekli oldum. Şuan ise Meteorolojinin Sesi radyosunda haftada bir gün program yapmaya devam ediyorum. 20 yıl boyunca radyoda çalıştım ama o arada da tiyatroya devam ettim. Yani diyebilirim ki esasında 25 yıldan beri tiyatronun içerisindeyim. Amatör olarak tiyatroyu sürdürüyorum, çünkü tiyatro hastalık gibi ve başladığınızda bırakamıyorsunuz. Zor ve meşakkatli bir iş olmasına rağmen seviyorum ve severek yapıyorum” dedi. TİYATROYA BAŞLANGIÇ… Tiyatroya nasıl başladığıyla ilgili bilgiler veren Aksongür, o süreçle ilgili şunları anlattı: “Sanat dürtülerle olan bir iş diye düşünüyorum. Dayımın köyüne gittiğim zaman orada eskiden ‘temsil’ dedikleri bir gösteri yapılırdı. Gösteri sırasında da eskiden mantar tabanca vardı, onu patlatmışlardı ve herkes çok irkilmişti. O esnada orada gerçek anlamda ‘gerçeği gördüğümü’ düşündüm ve çok etkilendim. O zaman bana tiyatronun bulaştığını düşünüyorum. Sonrasında ise hangi alanda ilerlemeyi istersen o alandan da çevreniz olmaya başlıyor. Benim için de öyle oldu. Bu sebeple İstanbul’a gittim, konservatuvardan eğitim aldım ve böylelikle tiyatroya da girmiş oldum.” “SANAT İHTİYAÇTIR” Yeryüzünde sadece yiyen, içen canlıların olduğunu belirten Aksongür, o canlıların tek yaptıkları iş budur, konuşmayı dahi bilmezler dedi. Aksongür konuşmasını şöyle sürdürdü: “Biz insanlar olarak ise yemenin, içmenin dışında düşünüyoruz, izliyoruz ve konuşuyoruz aynı zamanda. İşte bunların hepsi insan tabiatında olan bir ihtiyaçtır. Bu noktada sanatı da ihtiyaç olarak görüyorum ben. Sanatın bir ülkenin bir adım önünde olması gerektiğine inanıyorum, sanat ülke vatandaşlarının ufkunu açmalıdır. Ustalarımızın da söylediği gibi sanat, ‘karanlıktaki bir ışık’tır. İnsan sadece günlük alışkanlıklarını yaparak yaşayamaz, bunun yanında düşünmelidir de. Biz bir oyun öncesinde sahneden ışıklara kadar her şeyini düşünüyoruz. İnsanlar tiyatroya oyunlarımızı izlemeye geldiklerinde de tiyatronun kokusunu almalılar, salona girdiklerinde bizim aldığımız değişik hissi onlar da almalılar. Bu da tiyatronun canlı olarak sunulmasıyla birleşiyor. Çünkü bir insanı sahnede canlı canlı ağlarken, gülerken görebiliyorsunuz. Bunu sadece tiyatro için düşünmek gerekmiyor. Aynı şeyleri resim sanatı için de düşünmek mümkündür. Bir resme uzun uzun bakıldığında insanın ufku başka yerlere gidiyor. Ve bir resmi herkes başka başka yorumlayabiliyor. Bu noktada şunu söylemek gerekir ki sanatsız bir yaşamı kesinlikle düşünemiyorum. Örneğin bir araç yaptığınızı düşünün ve çok lüks bir araç olduğunu hayal edin. Fakat bu kadar lüks bir aracın benzini olmadığını da düşünün. Benzini olmayan bir araç ne kadar da lüks olsa artık hiçbir işe yaramayacaktır. İnsanın da tiyatroya, birçok sanata ihtiyacı vardır.” TİYATRO ÇOK İZLENMİYOR Tiyatro izleyicilerinden mustaribiz diyen Aksongür, “Çünkü izleyiciyi çok zor buluyoruz. Hatta ücretsiz dahi olsa tiyatroya hak ettiği ilgi ne yazık ki gösterilmiyor. Seyirciler genelde sinema ağırlıklı gidiyorlar, sinema daha kolaylarına geliyor galiba. Tiyatro ne yazık ki bu anlamda sıkıntılı bir sanat kolu. Bunun biraz da yaşam tarzı ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Tiyatro ile ilgili bir alışkanlık yapmak gerekiyor. Bu ilkokuldan itibaren başlamalı, çocukken insanlara tiyatro sanatı sevdirilmelidir. Çünkü 50 yaşındaki insana ‘hadi tiyatroya git’ demekle olmuyor. İlkokul çağındaki bir çocuğa tiyatronun temelleri atılmalıdır. Bu anlamda yapılacak bir başka şey tiyatro oyunlarının salonlarını ve saatlerini artırmak olacaktır. Bunun haricinde tiyatro haberleri basında daha çok yer alabilir” şeklinde konuştu. “TİYATROYA OLAN İLGİDE DENGE YOK” Aksongür, tiyatro bana göre eskiden daha iyi bir konumdaydı ifadelerini kullanarak konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Sonra kopmalar oldu, ondan sonra tiyatro bir daha ivme kazandı. Yani tiyatroya olan ilgi de bazen düşüşler, bazen de yükselişler yaşanıyor. Dengeyi tutturamadık bir türlü. Tiyatro kursları açıyoruz örneğin, kursa da rağbet olmuyor ne yazık ki. Ama bunların bu dönemde yaşandığını söyleyebilirim. Yani dönemsel olan bir durum. Kültür Bakanlığı gibi devlet büyüklerinin konuya el atması esasında var olan sorunu çözebilir. Çünkü bu durumun bireysel çabalarla aşılacağını düşünmüyorum. Örneğin bu sıralar salonlar kapatılıyor ve biz neredeyse oyunlarımızı sergileyecek salon bulamaz duruma geldik. Yılmaz Güney Sahnesi Çankaya Belediyesi’nin ve biz bu salonu tahsis etmek için 3 ay öncesinden başvuru yaptım ve bir defaya mahsus olmak koşuluyla oyunum için aldım. Yani Ankara’da oyun sergilemek için salon yok. Özel salonlar var, fakat onlar da fahiş fiyatlarda.” ‘RADYODAKİ AŞŞK’ Yusuf Aksongür’ün kendisinin yazdığı, yönettiği ve oynadığı ‘Radyodaki Aşşk’ isimli oyunu hakkında konuşan Aksongür, “Oyunu yazalı 5 yıl oluyor, fakat oynamak bu sezona denk geldi. Aşkın bir kısmı yaşanmış bir olay. Radyoculuk yaptığım zamanlarda yaşanan olayları hep not alıyordum. Radyoda geçen aşk, dediğim gibi gerçekten yaşanmış bir aşk ve biz onu kurguladık. Aşk mutluluğun ve hüznün bir arada yaşandığı bir duyguydu, oyunda da anlatılan bu. Yelpazeyi biraz daha genişleterek ana karakter olan ‘madde bağımlısı’ bir insanı da ele aldık. İkinci perde tamamen buna ayrıldı. Madde bağımlısı bir baba kızına aşık ve ona duyulan aşk baba aşkı. Radyoyu arayan baba 20 yıldır kızını görememenin hüznünü yaşıyor. Burada benim amacım güldürürken düşündürmek ve eğitmekti. Birde köçek karakteri var oyunda. Köçeklik biraz dalga geçilen bir şey olsa da araştırıldığında Osmanlı Devleti’nde dahi olan bir oyun tarzı. Bunun oyun tarafını da ele aldık. Yani 4 tane karakter var, 4’ünün de ortak noktası ‘aşk’. Seyircinin oyunumuzdan ders alacağı noktalar çok fazla. Hatta izleyiciler oyundan ayrılırken kendi aşk tariflerini yapacaklar. Bir diğer nokta da son zamanlarda hızla artan madde bağımlılığına karşı insanların ders almasını istiyoruz.” “TİYATRO GÜZELLİK BARINDIRIR” Tiyatroda seyirci anlamında sıkıntı çekildiğin belirten Aksongür, gençlere şu tavsiyelerde bulunarak konuşmasını bitirdi: “Sizin aracılığınızla gençlere şunu demek isterim: ‘gidin tiyatroya bulaşın, tiyatroya bulaşmaktan korkmayın’ Tiyatro ne olursa olsun bir tarafında güzellik barındıran bir sanattır. İzleyici olmak kadar boş zamanlarını tiyatro kurslarına giderek de geçirebilirler. Hem diksiyon hem de kendilerini ifade etmek anlamında aldıkları tiyatro kursu eminim ki hayatlarının her alanında çok fayda sağlayacaktır. Örneğin bir öğretmen tiyatro kursu alarak sınıfında ders vermeye başlamış olsa sınıfta daha rahat olacak ve öğrencilerle daha iyi iletişim kurduğunun farkına varacaktır. Tiyatro güzel yaşamak için insanın içinde olmalıdır. Son diyeceğim insanların oyunlarımıza gelerek bizi desteklemelerini istemek olacaktır.” (Türkan ÇATAL)