Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim Gazetecilik Bölümü Tezsiz Yüksek Lisans’a öğrenci olarak kabul edilişimin üzerinden bir yıl geçtikten sonra Uşak Üniversitesi İletişim Bilimleri Tezli Yüksek Lisans’a başvuru yaptım ve ilk sırada kabul edildim. Ankara Üniversitesi Uzaktan Eğitim Gazetecilik Bölümü Tezsiz Yüksek Lisans’a her dönem başında yaklaşık 1000 TL kayıt parasını ödediğim için Uşak Üniversitesi’ne başvuru yaptım ve kabul edildim.  1000 TL kayıt parası ödenir mi? diye sorabilirsiniz. Evet, ödenmez. Ben de bu kayıt parasını sadece bir dönem ödemiştim. Uşak Üniversitesi’ne kabul edildikten sonra çalıştığım kurumdan izin alamadığım için, eğitim hayatıma doğal olarak devam edemedim. Okuldan atılmamak için her dönem kaydımı yeniliyordum. İkinci yıl kurumdan aldığım haftada bir günlük izin ile Uşak Üniversitesi’ne gidip gelmeye başladım. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencisi olarak bazen örnek gösterildiğin oluyor. Bahsettiğim örnek tabi ki de kuramlara daha çok hakim olma örneğiydi. Bunu hocaların kendisi de derste birkaç defa dile getirmişti. Dersler işlendikten sonra ödevler verildi ve sınav haftası kapıya dayandı. Bazı akademisyenler derste sınav yerine sunum ödevi vereceklerini söylediler. Bilimsel bir temele dayandırılarak anlatacağımız bu sunumlardan vize notu verilecekti. Ben de ‘mevsimlik işçilerin medyada temsili’ başlıklı bir konu seçerek iki hafta boyunca bu konuya hazırlandım. Hangi dersten ve hangi hocadan ödev aldığımın pek bir önemi olmamakla birlikte, ödev aldığım dersin ismini ve dersin hocasını bu yazıda belirtmemin de etik olmadığını düşünüyorum. Benden önceki iki arkadaşım sunumunu anlattıktan sonra sıra bana gelmişti. Ben sunuma mevsimlik işçileri tanımlayarak girmiştim. Tabi ki bu tanımlamanın devamında ise, ‘mevsimlik işçilerin yarısından fazlasını Güneydoğu ve Doğu Anadolu’dan gelen Kürtler oluşturuyor’ cümlesi yer alıyordu. Bu cümleden sonra sunuma devam edemedim. Çünkü bu cümleden sonra dersin hocası ilk tepkisini ortaya koydu ve bana “sen bu genellemeyi nasıl yaparsın, ben sana bir sürü Roman mevsimlik işçi sayarım” dedi. Hocanın tepkisine destek veren sınıfın tamamı. Söylediğim cümlenin istatiksel olarak bir doğruluğu da mevcuttur. Bu cümleden sonra neden her şey bozuldu diye saatlerce düşündüm. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi bu cümleye takılmıyordu. Toplumun ‘ötekilerini’ üstüne basa basa derslerde işliyordu. Bende o mantıkla hareket etmiş olmalıyım ki ilk tepkimi yemiş bulundum. Akademi ve akdeminin yetiştirmeye çalıştıkları öğrenciler toplumun ‘ötekisi’ olan Kürt kavramına takılmış olmalılar ki, sunuma devam edemedim. Çünkü sonrasında medyanın diline dair verdiğim örnekler bile yok sayıldı ya da konuyla ilgisi yok denildi. Çünkü sunumun girişinde verilen cümleye takılıp kalındı. Onlar için sunumun gerisi pek de önemli değildi. Ben, devletin mevsimlik işçiler konusundaki politikasını eleştirirken hocanın buna karşı çıktığını gördüm. Devlet bu konuda ne yapabilir? Sorusunu sormadan da duramadı. En basitinden devlet bu işçilerin yol masraflarını karşılayarak kamyon kasalarında 10’ar 20’şer kişi halinde ölmelerini önleyemez mi? Sonuç olarak benim başımdan geçen olay, akademide ötekilerin yeteri kadar temsil edilmediğini gösteriyor. Her toplumun ötekisi olduğu gibi bu toplumun da ötekileri var. Bu gerçeği bilim yuvalarında göz ardı ederek onların niteleyen kavramların bile kullanılmasına tahammül edilmeyerek bilim yuvalarında bu sorunlara nasıl gerçekçi çözümler üretilebilir ki? Bu kurumlar da nasıl bilim adamı yetiştirilebilir ki?