Ünlü bir şirkette çalışan bir personel, patronunun yeni arabasını görmüş. “Efendim, ne kadar güzel bir araba” demiş. Patronu da ona “Seneye kendine daha yüksek hedefler koyup çok çalışırsan bir üst modelini alabilirsin.” demiş. Bu hikayeyi herkes bilir. Biraz trajikomiktir. Çoğu insan eleştiriyi sevmez; personeller gecelerini gündüzlerine katarken memnundurlar. Ancak iş yeri ile arasında duygusal bağ kuran, kendi evi gibi gören, gece gündüz çalışan o personele ihtiyacı kalmadığında “kusura bakma” der. Hayatta hiç kimse eşit doğmaz. Kimi zengin bir aileden gelir, kimi derme çatma bir gecekonduda doğmuştur. Kiminin kolu kısa, kiminin dili uzundur. Sabahları okula gidip akşamları ayakkabı boyacılığı yapan çocukla 15 yaşına kadar dadı ile büyümüş çocuk aynı sınavlara girer. Hatta dadı ile büyüyen çocuk bir devlet üniversitesine girecek kadar puan alamaz, o zaman da ya yurt dışına ya da özel bir üniversiteye girer. Zenginin çocuğu para sayesinde her yere girerken fakir, ekmeğine bakarak bunalıma girer. Kimse eşit değil, ancak dünyada herkese yetecek kadar yiyecek, içecek, giyecek, para, mal, mülk var. Sadece zenginlerin doyumsuzluğu yüzünden dünya servetinin yüzde 90’ı sadece yüzde 10’luk dilimin elinde. Para parayı çeker sözü de bir o kadar doğru. Maddi durumu iyi olmayan birine hediye aldığınızı düşünün. Ne verirseniz sevinir. Bir de zengin birine hediye aldığınızı düşünün. Neyi sever, ne giyer acaba diye kara kara düşünürsünüz. En pahalı ve gösterişli hediyeyi almak istersiniz. Zengine her zaman kapılar açıktır, herkes güler yüzlüdür. Yılbaşlarında hediyeler gelir, davetlere katılır, yer, içer, gezer. Zenginin malı züğürdün çenesini mi yorardı? Öyle oldu işte. Orta direk beklemede, fakir fakirleşiyor, zengin daha da zenginleşiyor. Doymuyor, duygularını kaybediyor, acımasızlaşıyor. Zaten pek de iyi sayılmayan dünyayı daha kötü bir hale getiriyor. Asgari ücretle çalışan vatandaş ise iyi bir haber bekliyor…

Editör: TE Bilisim