Verem hastalığı ilk çıktığı zamanlarda, özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında dünyayı ve Türkiye’yi kasıp kavuran, birçok ölüme neden olan bir hastalıktı. Aşısının bulunması, Türkiye’de verem savaşı dernekleri federasyonunun kurulması ve ülkece etkin bir mücadelenin yürütülmesi ile hastalık bertaraf edildi. Verem hastalığının o dönem yok edilmesi için çalışan, 1948 yılında kurulan ve 70 yıllık bir geçmişe sahip olan Türkiye Verem Savaşı Dernekleri Federasyonu’nun yönetim kurulu üyesi ve genel sekreteri olan Dr. Mehmet Özden, gazetemize cumhuriyetin ilk yıllarındaki sağlık sorunlarını, federasyonun kurulmasını ve veremle savaşı anlattı. Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Federasyonu yönetim kurulu üyesi ve genel sekreteri olan Dr. Mehmet Özden, halk sağlığında doktora yaptığını ve Sağlık Bakanlığı’nda 6 yıl boyunca Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğü’nde bulunduğunu belirterek, kendisiyle ilgili şunları anlattı: “İşe ilk başladığımda Sağlık Memuru olarak başladım. Yani verem savaşı elemanı olarak başladım da diyebiliriz. Dolayısıyla verem hastalığıyla mücadeleye ta gençliğimizden beri gönül vermiş insanlarız, bu konuda olabildiğince emek vermeye çalıştık. Halen bile emek verdiğimi düşünüyorum” “170 ŞUBEMİZ VAR” Özden, bizim kuşağın verem savaşçılarının ruh hali bir türlü bu meslekten kopamama düzeyindedir diyerek konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Yani bu teşkilatla çalışılmaya başlandığında teşkilattan ayrılması hayli zordur. Hala da bu teşkilatlarda faydalı olmaya çalışıyoruz. Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Federasyonu bir çatı kuruluşudur. Federasyonun bünyesinde şuanda 170 tane şubesi var, hatta bu sayı bir süre 250’ye kadar çıkmıştı. Derneklerin hizmet koordinasyonunu sağlamak bakımından, şube sayısı da fazla olduğundan böyle bir federasyonun kurulmasına ihtiyaç duyuldu. Belki de Türkiye’de en yaygın sivil toplum teşkilatları Verem Savaş Dernekleridir. Bu kadar çok şubesi olup da aktif olarak tarihsel süreç içinde hizmet veren sivil toplum örgütü Türkiye’de hemen hemen yoktur.” “3 MİLYON VEREM HASTASI” Kurtuluş Savaşı mücadelesi verilirken salgın hastalıkların revaçta olduğunun altını çizen Özden, “13 milyon, bazı kaynaklar 10 milyon dese de Türkiye’nin nüfusu bu civardaydı. Bu nüfusun 3 milyonu verem hastasıydı. 2,5 milyona yakını ise sıtma hastasıydı. Kolera, frengi gibi hastalıklar çok aktifti o dönemde ve salgın halindeydi. Saydığım hastalıklar kitle halinde ölümlere neden olabilen hastalıklardı. Osmanlı döneminde de bütün dünyaya zarar veren, ülkeleri zor duruma düşüren çok önemli hastalıklardı. Buna rağmen Osmanlı döneminde o dönem Sağlık Bakanlığı yoktu. İçişlerine Bakanlığı’na bağlı bir Sağlık İşleri Genel Müdürlüğü var. Gene sağlık hizmetleri yaygın değil” dedi. DEV PROBLEM: VEREM Özden, cumhuriyetin ilk yıllarındaki sağlık sorunları ile ilgili şunları söyledi: “Cumhuriyet kurulduğu zaman 340 tane doktor vardı. 130 tane ebe, 8 tane diplomalı hemşire ve 600 civarında da sağlık memuru bulunuyordu. Yani sağlık hizmetleri bugünkü anlamda yaygın değildi. Ama dev bir problem var ve bu probleminde başında verem hastalığı geliyordu. Sağlık koşullarının bu kadar zor olduğu bir toplumda hiçbir şey yapılamaz. Çünkü esas olan insandır, ama koşullar da çok kötü durumdaydı. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, anlamış ki savaşa da sağlıksız insanlarla gidilmez. Bunu fark etmiş ve 1920 yılında ilk defa Sağlık Bakanlığı’nı kurmuş.” SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN KURULUŞU Türkiye Büyük Millet Meclisi ve cumhuriyet kurulmadan önce Sağlık Bakanlığı’nın kurulduğunu belirten Özden, “Ankara Kalesi’nin olduğu bölgede bir evde 3 kişi ile bir bakan, bir doktor, bir sağlık memurundan oluşan bir ekiple Sağlık Bakanlığı kuruluyor. Sonra kısa sürede ise ekip 13 kişiye ulaşıyor. Lakin sağlık sorunları o dönem sadece bundan ibaret değil ki. Birde bunun tedavi kısmı var. O dönem savaş olması, ekonomik koşulların kötü olması, imkansızlık gibi nedenlerden dolayı hastalıkların tedavi süreci zorlaştıkça zorlaşıyor. O dönem tabi imkansızlıklardan imkan yaratmanın mecbur olunduğu bir dönemdeyiz. Bu kapsamda sağlık hizmetlerinin biran önce geliştirilmesi, toplumun sağlıklı hale getirilmesi lazım ve bunun için adımlar atılıyor” şeklinde konuştu. VEREMLE SAVAŞ… Özden, “O dönem kurulan Sağlık Bakanlığı önceliği koruyucu sağlık hizmetlerine veriyor. Tedavi edici sağlık hizmetleri yani hastane hizmetlerini ise 5 tane örnek hastane kurarak başlatıyor. Ankara, İstanbul, Adana, Erzurum, Konya gibi illerde Numune Hastaneleri açılıyor. Buralarda doktor, sağlık personeli yetiştirilmesi, kurslarla sağlıkçı yetiştirilmesi için açılan kurumlar arasında yer alıyor. Yani Numune Hastaneleri hem hizmet veriyor hem de personel yetiştiriyordu. Böyle bir hizmet anlayışı var o dönemde. Fakat verem listede en başta yer alıyor. Önem verilen konu is veremle savaşılması gerektiği” ifadelerini kullanarak veremle mücadelenin nasıl başladığı ile ilgili bilgiler paylaştı. VEREM DERNEKLERİNİN KURULUŞU Veremle savaşılması gerektiğinin farkında olan yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde para ve personelin olmamasının büyük sıkıntı olduğunu söyleyen Özden, sözlerine şöyle devam etti: “Bunun için o günün Sağlık Bakanlığı halkın katılımını sağlayacağı verem derneklerini kurmaya başlıyor. İlki İstanbul’da kuruluyor. Ve sonra Anadolu’ya süreç içerisinde hızla yayılıyor. Ve insanlarımız, toplum buna çok ilgi duyuyor. Çünkü o dönem neredeyse her evde en az bir tane verem hastası var. Hem salgının çabuk olması hem de ölümcül bir hastalık olmasından dolayı veremle savaş için devlet teyakkuza geçmiş durumdaydı. Çünkü o dönem ilaç tedavisi de zor olan bir hastalıktı. Pek çok insan bundan dolayı ölüyor hatta o dönem pek çok şair verem hastalığı üzerine şiirler bile yazıyor, şarkılar yapılıyordu.” “EN ÜCRA KÖŞEYE BİLE AŞI GÖTÜRDÜK” Derneklerin o dönem çok büyük bir öneme sahip olduğunu söyleyen Özden, “Verem savaşı hizmetlerini hem kaynak hem lojistik hem de insan gücü bakımından destekleyen ve aşağı yukarı her bölgede verem savaşı derneği, akabinde de verem savaşı dispanserleri kurulmaya başlanıyor. Bu süreç içinde aşılama hizmetleri de başlatılıyor. Ben de o dönem aşılama hizmetleri ekibinin içinde çalışanlardanım. Aşımızın ismi is BCG idi. Verem aşısı öncelikle 0-6 yaş arasına sonra ise bütün insanlara uygulanan bir aşıydı. Ö dönem en ücra köşelerdeki insanlarımıza bile ekiplerimizle birlikte gidiyor, aşılarını yaparak taramalarını yapıyorduk. Her 3 yılda bir tarama için tur yapılıyordu, o derece verem hastalığı ciddiye alınıyordu” dedi. “VEREM SOSYAL HASTALIK” Özden, konuşmasına şöyle devam etti: “Şunu söylemek gerekir ki verem sosyal de bir hastalık. Yani o dönem sosyo-ekonomik durumu iyi olmayan kişilerde daha çok görülen bir hastalıktı. Çünkü beslenme iyi olmadığından dolayı vücut direnci de çok kolay bir şekilde düşebiliyor. Bundan dolayı o dönem verem hastalarını bulabilmek için de dispanserler araçlarla geziyor, köylere, kasabalara giderek mikrofilmler çekiyor, böylelikle verem hastalarını tespit ederek tedavi süreçlerini başlatıyorlardı. O dönem çalışmanın temeli böyleydi. Tabi Sağlık Bakanlığı da destek veriyordu. Ama bu işi esasında yürüten ise Verem Savaşı Dernekleri idi. Şunu da söylemek gerekir ki o dönem ekonomik imkanları iyi olanlar derneklerimize bağışlar yapıyorlardı. Bu anlamda evini, arsasını, binasını bağışlayan insanların olduğunu biliyorum. Yani Verem Savaşı Dernekleri ekonomik anlamda da güçlendiriliyordu. Tabi yıllar geçtikçe derneklerimiz daha da güçlendi, hizmetler etkin hale getirildi.” “VEREM TEKRAR ATEŞLENEBİLİR” Verem tehlikesi geçmiş olsa da her an yeniden ateşlenebileceğini belirten Özden, veremin her an yeninden ateşlenebileceğine dikkat çekti. Özden konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Verem Savaş Dernekleri’nin ülkenin her yerinde yürüttüğü çalışmalar, Sağlık Bakanlığı’nın katkısı, gönüllülerin derneğe yaptıkları ekonomik destekler derken zamanla fark edildi ki verem hastalığında düşüşler meydana gelmeye başlıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında 3 milyon verem hastası varken bu sayı gittikçe düşmeye başladı. Çünkü verem hastası olanlar tedavi yöntemleriyle iyileşiyor, aşıları yapılıyor, insanlar iyileştikçe de salgın oranı yavaş yavaş ortadan kalkıyordu. Tıp teknolojisinde olan gelişmeler, ilaç üretimlerinin artması, Sağlık Bakanlığı’nın çalışmaları da bu süreci etkileyen faktörlerdendi. Verem hastalığıyla savaş konusunda bugün geldiğimiz nokta gelişmiş ülkeler seviyesinde bir başarı noktasına sahip. Artık verem hastalığı sorun olmaktan çıktı diye derneklerimizi tabi ki de tasfiye edemeyiz. Çünkü sosyal bir hastalık ve her an tekrardan ateşlenip hastalık ortaya çıkabilir. Toplum bunun fakında olmadığından dolayı derneklerimize olan ilgi de git gide düşmekte. Ama biz bölgesel olarak derneklerimizi güçlü bir halde tutmaya çalışıyoruz” (Türkan ÇATAL)    

Editör: TE Bilisim