İnsanın doğduğu yer mi doyduğu yer mi diye bir soru vardır. Bu soruya birçok kişi doyduğu yer diye cevap verse de bazı insanlar yarı aç yarı tok da olsalar doğdukları yere sevgiyle bağlıdırlar. Hayatımın büyük bir kısmını Ankara’da bir kısmını İstanbul’da geçirmiş farklı şehirlerde gezmiş dolaşmış biri olarak benim en sevdiğim şehir hem doğduğum hem de doyduğum Ankara’dır. İstanbul’da da aç kalmadım ama açıkta kalmış gibi hissettiğim olmuştu. İstanbul’a gittiğimde İstanbul sevenler Ankara’yı özlemeyeceğimi bir daha asla geri dönmeyeceğimi söylemişti ama ben ilk fırsatta ruhen doyduğum Ankara’ya geri döndüm. Balık olmadığım için deniz olmadan da yaşayabiliyordum. İstanbul, nereye koştuğunu bilmeden koşup giden bir şehir gibi, eğer durursan arkada kaldığını hissediyorsun yoruldum desende seni beklemiyor. Trafik sıkışık olsa da peşimden hızlıca gelmek zorundasın diyor. İstanbul’a yetişmeye çalışırken kendinden uzaklaşıyor ve yoruluyorsun. Ama Ankara her zaman ben buradayım sen rahatına bak der gibi bekliyor. Eğlenmek istersen İstanbul’a gidebilirsin sonra bana gelip dinlenebilirsin diyor. Koşmuyor seninle birlikte yürüyor. Bu yüzden olacak ki trafik genelde çok sıkışık olmuyor. Ankara’da âşık olmak da sanıldığı kadar zor değil iki gözüm. Tunalı Hilmi’ye gelebilme ihtimalini sevdiğiniz biri olduğunda onunla Tunalı Hilmi’de buluşup Kuğulu parkta oturabiliyorsunuz. Acıktığınızda bestekâr profesör de sevdiceğiniz kokoreç sipariş edebiliyor sizse kokoreçle ilgili gereksiz şakalar yaparak Kıtır ’da midye tava yemek üzere bekleyebiliyorsunuz. İlla sulu bir manzara görmek isterseniz Eymir’e gidebiliyorsunuz. Bir deniz olmasa da Eymir i çok sevebiliyorsunuz. Efkârınız tarumar olduğunda dem meyhaneye rezervasyon yaptırmanız yeterli. Dem meyhanede kanunun güzel yüzünü ve güzel sesleri duyabiliyorsunuz. Bir akşamüstü uğradığınızda ’La Bebe’de sizi güler yüzüyle Sezai karşılayabiliyor. Bu yüzden Sokakların denize çıkmasa da seni seviyorum Ankara…

Editör: TE Bilisim